Bazı başlıklar:
Bir metinde, iddia ya da içerikten önce o iddia sahibinin titri gözünüze sokuluyorsa orada bir hipnoz vardır.
Bir yerde titr varsa, metnin sağına, soluna ya da içeriğine bakılmalıdır; orada mutlaka bir “hipnotize etme niyeti” vardır.
Kavramlar anlamaya yaramalıdır, bilinci bulandırmaya değil.
Kavramlar hipnoz bozucu olmalıdır; hipnotize edici değil.
“Zor anlaşılır” olanla “anlamsız” birbirinden tamamen farklıdır.
*
Okur veya dinleyicileri hipnotize etmek, ahmaklaştırıcıların çok sık başvurduğu bir yöntemdir. Burada bilginin işlevi amacından saptırılmıştır. Bilgi; uyandırmak, farkındalık yaratmak ya da bilinci artırmak için değil uyuşturmak ve hipnotize etmek için kullanılır. Okur ya da dinleyicilerin maruz kaldığı bu tür bilgi, muhatabına zarar vermektedir. Hipnotize olan okur ya da dinleyici, içinde yaşadığı dünya ile ilgili, önceden edinmiş olduğu kavrayışın da gerisine düşer.
Hipnozun birkaç farklı çeşidi vardır.
*
Titr Hipnozu
Her insanın saçmalama olasılığı vardır ve birçok konuda da saçmalar. Saçmalamayı ölçen bir alet olsa ve her hangi bir insana bu “saçmametre” takılsa değişik konularda defalarca saçmaladığı görülecektir.
Ancak bir titriniz varsa en saçma laflarınızı bile derin düşüncelermiş gibi okur ya da dinleyicilere yutturabilir, muhataplarınızın bunlarda keramet aramasını sağlayabilirsiniz.
Bir kural olarak birinde keramet aranırsa o kişinin en sıradan fikirlerinde ya da saçmalamalarında bile keramet bulunacaktır.
Kişi, titri olan ya da kafasında yüksek bir yere yerleştirdiği bir yazarın en bariz yanlışlarını bile görmez.
Titri olan biri savunulamayacak kadar bariz bir yanlış yapıyorsa dahi doğru kabul edilecek ve neden doğru olduğuna ilişkin gerekçeler aranacaktır.
Hele hele takipçileri tarafından “tefsir edilmeye” başlanmışsa her türlü yanlışına bir açıklama mutlaka bulunacaktır. Başları sıkıştığında “burada benzetme yapmış” diyerek işin içinden sıyrılabilirler.
Bir metinde, iddia ya da içerikten önce o iddia sahibinin titri gözünüze sokuluyorsa orada bir hipnoz vardır.
*


Kişi kimya profesörüdür, ancak belediye başkan adaylığı için hazırladığı afişte akademik titrini kullanır.
Kişi matematik profesörüdür, mesleğiyle ilgisiz bir konuda kahve muhabbetinden hâllice olmayan bir yorumun altına “prof dr” unvanını yazar.
Titriniz yoksa ya da olduğu halde kullanmıyorsanız, dünyanın en somut kanıtlarını bile ortaya koysanız aynı tepkiyi alırsınız: Sen kimsin?
“Prof.Dr. X” olarak ”insanların 7 ayağı vardır” deseniz bu cümlenizde keramet aranır; bir kısmı da buna inanır ve hatta bunu savunur.
Bu hipnoz, çok sık başvurulan bir hipnoz çeşididir ve okuyana şu mesajı verir:
Sıkı dur; karşındaki sıradan biri değil. O bir akademisyen, bilim insanı… Bu nedenle söylediklerinde, yaptıklarında ve tercihlerinde keramet var.
Böyle bir titr, titr sahibini dinleyicisinin gözünde baştan pozitif bir konuma oturtur.
İçeriğine güvenilmeyen metinler, titrlerin gölgesinde sunulur. Metin güçlüyse, içerikteki yargı kendini kanıtlıyorsa, akıl yürütme sağlamsa hiçbir titrin gölgesine ihtiyaç yoktur.
Bir yerde titr varsa, metnin sağına, soluna ya da içeriğine bakılmalıdır; orada mutlaka bir “hipnotize etme niyeti” vardır.
**
Özgeçmiş Hipnozu
Bu hipnoz, bazen kişi tarafından bazen de kişinin müritleri tarafından oluşturulur. Bu kişilerin biyografisi destan gibidir; her adımları kayıt altına alınmıştır. İlkokulda aldıkları kurdele, yazılarının çıktığı dergi, beslediği kedinin adı, ilkokuldaki sınıf başkanlığı görevi vs. Bu kişilerin her şeyleri ama her şeyleri çok önemlidir ve biyografilerine dâhildir. Birçok insanın hayatında da olan ancak kayda geçmeyen son derece sıradan yaşam olayları bu kişilerin yaşamında bir özellik olarak kayıt altındadır.
Örneğin “ilk gazetesini ilkokul 3’te çıkarmıştır.”
“İlk resmini 5 yaşında yapmıştır.”

İlkokulda aldığı takdir belgeleri, ortaokulda aldığı şiir yarışması üçüncülüğü, master, doktora dereceleri, “word programı” sertifikası… Hayatlarındaki her şeyin envanteri tutulmuş ve cilalanarak biyografiye konmuştur. Bunlar, “biyografisi”, “bio”sunu geçen insanlardır; yaşamdaki eksiklikler sözle doldurulmaktadır.
Ahmaklaştırıcılar, bu envanteri daha nitelikli olanlardır; bu envanteri nispeten daha düşük nitelikli olanlar da ahmaklaştırıcıların müridi olarak “ahmaklaştırma dünyası”nda kendine bir yer edinir. Bu müritlerin işi ahmaklaştırıcının adını dolaşımda tutmaktır.
“X çok büyük bir entelektüeldir.” “X saygın bir düşünürdür.”
“X’in düşünce dünyasına katkıları” vs.
Nedir bu katkılar? Bunun detayına girilmez. Çünkü hipnoz, daima yüzeyde gerçekleşen bir olaydır, bu nedenle asla detaya girilmemelidir.
*
Kavram hipnozu
Her hangi bir konuyu anlamak için o konunun ayrıntıları ve kavramlar elbette önemlidir. Ancak bir konudaki kavramların o konuyu anlamanıza ve o konuda derinleşmenize yardım etmesi gerekir. Eğer kavramlarınız ya da kavramlaştırmanız o konuyu “ulaşılmaz bir yere koymanız” ya da “o konuyu mistifiye etmeniz” için kullanılıyorsa, konuyu anlamanıza değil anlamamanıza yarar.
Okurun önüne kavramlar yığmak ve kavramlarla göz kamaştırmak hipnozun bir çeşididir ve sıradan bir okurun yalın bir bakışla bununla baş etmesine olanak yoktur.
Kavramlar anlamaya yaramalıdır, bilinci bulandırmaya değil.
Kavramlar hipnoz bozucu olmalıdır; hipnotize edici değil.
*
Kitap Hipnozu
Bu kişilerin kalın kitapları varsa bu, hipnozun en önemli bileşenidir. Bu hipnozun, okurda yarattığı net etki hiyerarşi ve “güvensizlik duygusu”dur. Burada amaçlanan şey, okurda şu duyguyu uyandırmaktır:
Ben senin bilmediğin neler neler biliyorum!
Benim anladığım senin anlamadığın ve ASLA ANLAYAMAYACAĞIN bi sürü şey var!
Ben ne kadar da büyük bir düşünürüm!
Ben!
Ben!
Ben…
Okurda oluşan bu olumsuz duygulardan kaçınmanın en garanti yolu ise yazarın üstünlüğünü kabul etmek ve yazara biattır. Okur, yazara tabi olarak bu hiyerarşide kendine uygun bir yer edinebilir.
*
Teknik bilgi hipnozu
Her çalışma alanının kendine özgü teknik bilgisi vardır. Bu teknik bilgi, bu alan dışındakilerin yabancı olduğu bir bilgi türüdür.
Belirli bir konuda, o alanda çalışanlar hariç başka hiç kimsenin doğal olarak bilemeyeceği ve anlayamayacağı konular, bu kişilerin ne kadar derin bir düşünce insanı olduğunu kanıtlamak için okurun kafasına boca edilir.
Bu kişilerin yazdığı ya da danışmanı olduğu tezler mutlaka kitaplaştırılır.
Bu tezler doğal olarak sadece o konuyu bilenler için anlamlıdır. Bu kitapları okurun anlamaması okurun aptallığından değil, o konunun uzmanı olmamasındandır. İşte doğası gereği teknik bilgiler içeren metinler, okura, bu yazarların ne kadar derin bir düşünce insanı olduğunu göstermeye yarar. Tezler, bir yazarın “engin bilgisi”ni ya da “evrensel bilgeliği”ni değil, çok dar bir alanda uzman olduğunu kanıtlar sadece.
Aşağıda binlerce tezden birinin adını görüyorsunuz:
Ne anladınız? Konunun uzmanı değilseniz muhtemelen hiçbir şey.
Diyelim ki bu başlık İngilizce olduğu için anlaşılmıyor. Başlığın Türkçesi de şudur:
“Eksternal-beam radyoterapi sonrası rekürren prostat kanserli hastaların saptanmasında dinamik kontrastlı Magnetik Rezonans Görüntülemenin değeri: Transrektal ultrasonografi ve patolojik bulgularla korele edilmesi”
Ne anladınız?
Muhtemelen yine hiçbir şey.
Yukarındaki tezin konusu son derece teknik bir konudur. Böyle bir konuyla uğraşmak “bilgelik” ya da “ileri derecede tıp bilmek” değildir.
Tıp alanında yazılmış bu tezin içeriğini anlamak için doktor olmak yetmez. Bunu anlamak için tıp fakültesi üzerine 5 yıl radyoloji uzmanlığı eğitimi almak da yetmez. Radyoloji alanında çalışsanız dahi bu konuyla özel olarak uğraşmanız gerekir.
İnsanların %99. 999999’u bu konuyla uğraşmaz.
Doktorların %99.99’u da bu konuyla uğraşmaz.
Radyoloji Uzmanlarının %90’ı da bu konuyla uğraşmaz.
Bu tıp alanından verilen bir örnektir. Bu örneği sosyal bilimler, edebiyat ya da felsefe alanına uyarlayalım. Sosyal bilimler alanında bu teze eşdeğer bir tez kitap hâline getirilirse bir grup mürit, bu tezin sahibine “duayen”, “bilge” ya da “düşünür” muamelesi yapabilir.
Hipnoza hoş geldiniz! Bu, tavşanın gözüne fener tutup onu hareketsiz bırakmakla benzerdir.
Teknik bilgi, “gargaraya getirmek için” sık kullanılan bir araçtır.
Uzmanların olmadığı, halka açık bir toplantıda son derece özelleşmiş bir uzmanlık konusunu anlatmak, bir çeşit hipnozdur.
*
Dil Hipnozu
Ahmaklaştırıcıların metinleri olabildiğince muğlak, her tarafa çekilebilir, neredeyse hiçbir konuda hiçbir kesinlik taşımayan metinlerdir. Bu metinler bir tür “dil performansı”dır. Dil, anlatmak istediği şey ile okur arasında aşılamaz koca bir duvar örer. Kullanılan kılçıklı dil nedeniyle, içerik okura iletilmez. Çoğu kez içeriksizdir de. Yazarı sanki “anlatmamak” için anlatır.
Eğer içeriği varsa, bunu okura bir imge ishali ile birlikte sunar.
Bu dil, okurda belirli bir kavrayış ya da yargı değil her yere çekilebilecek duygular oluşturur.
Çoğu kez iletilecek bir içerik olmadığından ya da taşıdığı içerik genel geçer, klişe bir içerik olduğundan bunu okura göstermemek için dil ile olmadık hokkabazlıklar yapılır.
Bu metinlerin yazarlarının okurla olan ilişkisi son derece bencilcedir. Okura şunu söylemektedir: “Bak ben ne kadar karışık cümleler kurabiliyorum. Ben ne çok şey biliyorum.”
Bu metinler her hangi bir olayı basitleştirmez, tersine karmaşıklaştırır. Bunu kasıtlı yapar çünkü metnin okunmazlığı, o metnin ne kadar derin bir metin olduğunun tek kanıtıdır. Metin anlaşılmıyorsa bu okurun sığlığı ve cehaletinden kaynaklanmaktadır! Yoksa yazar çok derin cümleler, derin metinler yazmaktadır! Metnin içine ilgili ilgisiz çeşitli felsefi kavramlar serpiştirilmiştir. Metinler o kadar çok gönderme içerir ki okur metni okurken metinden başka yerlere gönderilmekten metinde kalamaz. Okura verdiği duygu şudur:
“Bu işler çok karışıktır. Bu işler herkesin anlayacağı işler değildir. Bu işleri sadece bizim gibi büyük insanlar anlayabilir. Siz anlayamazsınız.”
Bilgi üretici, bilginin üstüne yeni bir bilgi kurucu metinler değildir. Bunlar, var olan bilgiyi karmaşıklaştıran bilinen ve göz önünde olan olguları bile anlaşılmaz hale getiren cehalet üreticisi metinlerdir.
Bir tahtanın üzerine elbise giydirilerek yapılan korkuluklar gibidirler; kuşlar bunları insan zanneder. Oysa içinde sadece saman vardır.
Bu metinlerde dil iletmek için değil iletmemek için vardır. Metin tıka basa parazit sözcüklerle doldurulmuştur. Sözcüklerin amacı, metnin içeriğini gizlemektir. Dil bu metinlerde iletken değil “yalıtkan”dır. Bu metinler çoğu kez “iletimsiz” değil “iletisiz”dir.
“Zor anlaşılır” olanla “anlamsız” birbirinden tamamen farklıdır.
*
Bütün bunlarla okurda oluşturulmak istenen şey hipnozdur.
Okur, ya okunamaz sayfaların kalabalık hacmiyle ya metnin içindeki olağanüstü göndermelerle ya da okura hiçbir şey iletmeyen kılçıklı sıkıcı bir dille hipnotize edilir. Okura bir şey vermediği gibi herhangi bir şey verme amacı da yoktur. Bilgi verici ya da kavrayış edindirici metinler değildir. Sadece duygu uyandırıcı metinlerdir. O duygu da tek bir duygudur:
Vaay!
Okuru hipnotize etmenin çeşitli yolları vardır. Okuru hipnotize eden bir metin gördüğünüzde hemen içerikten şüphe etmeniz gerekir. Ancak içerikte sorunu olan biri böyle metinler yazar.
Bu çok karakteristiktir. Söylenecek şeyleri gülünç ya da klişe olanlar, onu anlaşılmaz hale getirerek, türlü filozofların isimleriyle süsleyerek ya da onu gereksiz bir laf salatasının içine yerleştirerek gizler.
*
İçinde bulunduğu koşulları değiştirmek isteyenler, hangi araçla yapılmış olursa olsun her türlü hipnozdan kurtulmak zorundadır. Değiştirmek isteyenlerin gereksinimi uyumak değil uyanmaktır.
Değiştirmek isteyenler, uyanmalıdır.
Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme 3. Cilt
Taylan Kara

Yorumlar