top of page

YABANCI FONLAR/FONLANMA ÜZERİNE

Güncelleme tarihi: 3 Kas 2023

1. Mediascope.tv ve Ruşen Çakır üzerinden tartışılsa da Türkiye’de fonlama ve fonlanma çok uzun zamandır olan, bilinen ve son derece yaygın bir uygulamadır.


2. Chrest Foundation işin çok küçük bir bölümüdür. Türkiye’deki fonlama işlerinin önemli bir kısmını, bütçesinin %99’u Alman Devleti tarafından karşılanan Alman Vakıfları yürütür.


3. Türkiye’de LGBT derneklerinden feminist kuruluşlara, sanat kurumlarından internet sitelerine, siyasal parti etkinliklerinden sendikalara dek sayısız kurum yıllardır fonlanmaktadır.


4. “Fonlanma” değil ama “fonlama”nın gizli saklı bir yanı yoktur. Fonlananlar zaman zaman gizlese de fonlayan kuruluşlar geçmişle karşılaştırıldığında her şeyi son derece şeffaf bir şekilde yapmaktadır. Fonlayan vakıf ve kuruluşların sitelerinde fonlanan kuruluşlar ve fonların listesi herkesin erişimine açıktır. Bununla ilgili fon rehberleri bile yayımlanmıştır.


5. Fonlama/Fonlanma, asla “al şu parayı şu şu haberleri yaz” diye İŞLEMEZ. Fonlayan kuruluşlar bu kadar kaba ve aptal değildir. Fonlama, ilgili konuyla ilgili bir eğilim, bir iklim yaratmak için yapılır.

Küçük bir örnek:

Kavram İthalatı ve Zihinsel Dönüşüm


6. Çok kabaca yabancı fonların amaçları ve sakıncaları şöyle özetlenebilir:


* Toplumsal sorunları “emek-sermaye” ya da “sınıf çelişkisi” ekseninde değil “baskı-insan hakları”, “demokrasi-diktatörlük” ekseninde ortaya koymak.


* Ekonomik ve sosyal olarak bulunduğu toplumla ilişkisiz, tamamen dışarıya bağımlı bir entelektüel iklim oluşturmak.


* “Emperyalizm”, “kapitalizm”, “sınıf” gibi sermaye için tehlikeli kavramların yerine “katılım”, “borç sorunu” ve “toplumsal sözleşme” gibi tehlikesiz kavramları yerleştirmek.


* Sosyal bilimler alanını sermaye için tehlikelerden arındırmak.


Konuyla ilgili detaylar Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme kitabının 3. Cildinde “AB ve ABD FONLARIYLA ZİHİN İTHALATI VE DÜŞÜNCE İKLİMİNİN DÖNÜŞÜMÜ” başlıklı bölümde ve

Yakın Tarihte Aklın İmhası 3: Akılsızlaştırmanın İşlevleri adlı sunumda https://www.youtube.com/watch?v=uXKJMdO3l3o

verilmiştir.

7. Bu metin sadece “yabancı ülke ve sermaye fonları”nı konu almaktadır; daha farklı bir dinamiği olan “Türkiye Cumhuriyeti Devleti fonları”nı kapsamamaktadır.

8. Bu konuyla ilgili 1990’da yazılan ve Latin Amerika aydınlarına verilen yabancı fonları konu alan bu makale, bugünün Türkiye'si ile büyük ölçüde örtüşmektedir.


J. Petras’ın makalesindeki dikkat çekici başlıklar özetle şöyledir:

* 20 yıl önce yabancı fonlarla desteklenen aydın bulmak neredeyse imkânsızken 20 yıl sonra DESTEKLENMEYEN aydın bulmak imkânsızdır.

* Bu fonların desteğiyle diktatörlükler hakkında yapılan araştırmaların içeriği dikkat çekicidir:

* Bu diktatörlüklerin Batı Avrupa ve Kuzey Amerika elitleri ile olan ekonomik ve askeri bağlantılarından çok, onun siyasal açıdan baskıcı yönüne odaklanmaktadır. Devletin uyguladığı şiddet, sınıf egemenliğinin ifadesi, sınıf mücadele sinin bir parçası ya da sınıf şiddeti olarak değil, insan hakları ihlalleri çerçevesinde ele alınmaktadır. Böyle ele alındığında sorun “liberal demokrasi” ile “askeri diktatörlük” arasında bir çatışma gibi yansıtılabilmektedir.

* Geçmişte Latin Amerika’nın emperyalizme ve kapitalizme karşı yürütülen siyasal ve toplumsal mücadele ile doğrudan bağlantısı olan yazarları, gazetecileri ve siyasal iktisatçıları vardı ve bunlar entelektüel kesimin diğer bile şenlerinin davranış normlarını da inşa etmişlerdi.

* …Yeni aydın kuşağının temel sorunu, en kolay erişilebilir yabancı fon kaynağından akacak büyük miktardaki paranın en iyi nasıl güvence altına alınacağıdır.

*Geçmişte organik aydınlar, kendi kendine yeten, kendini finanse eden bir entelektüel varoluş için mücadele etmekteydi. Ülkelerinin ekonomik iniş çıkışlarını yaşadılar ve bunun acısını çektiler. Bugün enstitülü (fonlarla desteklenen) aydınlar yerel ekonomik koşullardan bağımsız olarak elde edilen gelirlerle dışa bağımlı bir ortamda yaşıyor ve üretiyorlar.

* Bugünün enstitülü aydınları geçmişin organik aydınlarına tepeden bakıyor, hor görüyorlar. Onları “ideolog” olarak değerlendiriyor ve kendilerini “Sosyal Bilimci” olarak yansıtıyorlar. Enstitülü bu sosyal bilimciler, bir önceki kuşak kadar ideolojik kökenlidir. Onların “bilim”i, seçilmiş elitler, özel piyasalar ve toplumsal mühendislik dünyasının hizmetine sunulmuş durumdadır. Onlar, emperyalizm karşıtı siyaseti unutulmuş diller mezarlığının ücra bir köşesine sür güne gönderen ideolojik bekçilerdir.

* Enstitülü aydınlar, toplumsal mücadeleyi aydınlatan emperyalizm, sosyalizm, halk iktidarı ve sınıf mücadelesi gibi bir dizi anahtar kavramı sözlüklerden sildi. Bu kusursuz formülasyonların yerine enstitülü aydınların kavramsal aygıtları olarak “katılım”, “borç sorunu” ve “toplumsal sözleşme” gibi kavramlar getirildi.

* Büyük Avrupa ve Kuzey Amerika banka/şirketlerinin, yoğun biçimde artı değer transfer ettiği Latin Amerika ülkelerinde, bugünkü emperyalizmin sömürü teorisini ve pratiğini derinleştirecek ve bu pratikleri açığa vuracak, dışarıdan fon alan tek bir araştırma merkezi yok her nedense. Bunun yerine, yan çizme dilini ve üzerini örtme sosyal bilimini buluyoruz. Sorun bize “ödemeler dengesi” ya da “borç sorunu” olarak yansıtılmaya çalışılıyor. Enstitü aydınları borç sorununu “samimi” ve zekice, sınıf politikasından ve dahası sınıf mücadelesinden soyutlayan bir yaklaşım benimsiyorlar.

* Onlara üstünlük sağlayan yerden bakınca, sınıflardan tecrit edilmiş “devletler” ve bunların temasta olduğu diğer “devletler” var sadece.

* Geniş açıdan bakıldığında, enstitü aydınlarının bugün kü gücü ve organik aydınların gerilemesi, kültürel bir karşı devrimdir, büyük bir gerilemedir.

* Enstitü aydınlarının ortaya koydukları siyasal seçenekler ve Latin Amerika’nın 80’lerdeki gerçekliği arasında hiçbir bağlantı yoktur.

* “Bu kuruluşlara bunca para niçin veriliyor?” sorusunu J. Petras böyle yanıtlamaktadır.



Karikatür Selçuk Erdem'e aittir.

 
 
 

Comments


bottom of page