top of page

SAVAŞ KARŞITLIĞI VE BAĞLAMI

*Daha büyük bir şiddet uygulamak için "her türlü şiddete karşı olmak"...

*Şiddete karşı olan barışcıl Naziler ve militarist Dadaloğlu.

*Stalingrad cephesinde antimilitarizm

*Entelektüel silahsızlandırma

*İdeolojik "betrizasyon" nedir?



Kavramları belirleyen sadece içerik değil en az onun kadar da bağlamıdır.

Bağlamsız “şey” yoktur. Hiçbir ilke yoktur ki her zaman her durumda geçerli olsun. Bağlamından sıyrılmış “şey”, o “şey”den farklı bir şeye dönüşür. Bağlamı, o “şey”e dâhil, o “şey”in bir parçasıdır.

Yaşam, mutlak ve kaba ilkeler üzerinden ilerlemez. İlkeler kesinlikle önemlidir ancak ilkeler kadar o ilkelerin bağlamı da önemlidir.

*

“Savaş kötüdür.”

“Askeri vesayet kötüdür.”

“Savaşa karşı mısınız?” diye sorulacak olsa hemen hemen herkes “savaşa karşıyım” diye yanıtlayacaktır. Antimilitarizm/savaş karşıtlığı kavramının hemen hemen daima pozitif bir anlamı vardır. İçinde biraz vicdan olan bir kişi asla savaş istemez; savaşın kötü bir şey olduğunu bilir.

Vietnam Savaşı sırasında Kuzey Vietnam askerlerine “savaş kötüdür” diye bildiriler atıldığını düşünün. Vietnam Savaşı sırasında, Amerikan ordusuna karşı savaşan Kuzey Vietnam’da savaş karşıtlığı yapmak ne anlama gelirdi?

1943 yılında Nazi kuşatması altındaki Stalingrad’da Sovyet siperlerinde savaş karşıtlığı yapıp “barışı savunmak”, gerçekten barışı savunmak mıdır? Aynı bölgede 300 metre ileride Alman siperlerindeki “savaş karşıtlığı” ile Sovyet siperlerindeki savaş karşıtlığı, aynı şey gibi görünse de birbirine tamamen zıt davranışlardır.

*

“Militarizm, askeri vesayet ya da darbe kötüdür,” önermesi saf ve bağlamsız hâliyle çok doğru bir önermedir.

Ama mesela 1974’te Portekiz’de Salazar’ı iktidardan indiren askeri müdahaleye de karşı mısınız?

Ocak 1945’te Auschwitz toplama kampını Nazilerin elinden kurtaran Sovyet ordusunun “kamp üzerindeki tahakkümü”ne de karşı mısınız?


Stalingrad Cephesinde Antimilitarizm!

Stalingrad siperlerinde Nazilere karşı ölümüne savaşan bir Sovyet askerini düşünelim. Bu asker Nazilere karşı ölümü göze alarak cesurca savaşmaktadır.

Bir Nazi bilim insanısınız ve elinizde, karşınızdaki insanın beynine bir düşünce ya da ilkeyi ışınlayan bir makine var.

Bu makineyle, örneğin köpekleri sevmeyen birinin bu antipatisini yok edebilir ya da et yemeyen birinin bu alışkanlığını köreltebilirsiniz.

Bu Sovyet askerinin beynine, Nazi ordusuna karşı savaşmayı bırakması için hangi müdahalelerde bulunmak gerekirdi? Buna bazı örnekler verelim:

- Savaş çok kötü bir şeydir.

- Karşısında savaştığın ve öldürdüğün askerler de birer insan; onların da ailesi, karısı, çocukları ve ebeveynleri var.

- Hiçbir ilke insan yaşamı kadar değerli değildir.

- Savaşta ölen askerler sadece bir istatistiktir ve unutulur gider.

- Şu kısacık ömrümüzde barış içinde bir arada yaşamak varken savaş niye?

- Bütün ordular öldürmek için vardır ve hepsi birbirine benzer.

- Albert Einstein der ki: “Eğer bir adam marşla uyum içinde yürüyebiliyorsa, o değersiz bir yaratıktır. Kendisine yalnızca bir omurilik yeterli olabileceği halde her nasılsa yanlışlıkla bir beyni olmuştur onun. Uygarlığın bu kara lekesi en kısa sürede yok edilmelidir. Emirle gelen kahramanlıktan, bilinçli ve bilinçsiz şiddetten, aptalca yurtseverlikten, tüm bunlardan nefret ediyorum. Ben savaşı ve o soğuk silahları öylesine tiksindirici ve aşağılayıcı buluyorum ki böyle iğrenç bir eyleme katılmaktansa kendimi yok ederim daha iyi... Benim anlayışıma göre sıradan bir cinayet, savaşta adam öldürmekten daha kötü değildir.

Bu maddelerin her birini tek tek ele aldığınızda her biri çok güçlü, savunulabilir fikirlerdir ve son derece doğrudur.

Ancak bunları Stalingrad cephesinde bir Sovyet askerine söylediğinizde, bu doğru ilkeler, Nazilerin kazanmasına yaramaktadır.

*

Hangi Şiddete Karşısınız?

Stanislaw Lem’in “Yıldızlardan Dönüş” adlı kitabında “betrizasyon” diye adlandırılan bir işlemden söz edilir. Bir astronot uzaya gitmiş ve 100 küsur yıl sonra Dünya’ya döndüğünde dünyayı bambaşka bir halde bulmuştur. Dünya’daki bütün insanlar betrizasyon adı verilen bir işlemle şiddet duygusundan arındırılmıştır. Betrizasyon işleminden sonra artık insanlar birbirlerine şiddet uygulamamakta, saldırganlık göstermemekte, kavga etmemekte, barış içinde bir arada yaşamaktadır.



Böyle bir teknolojiniz olsaydı Dünya’da kullanır mıydınız?

Yanıtınız büyük bir olasılıkla “evet” olurdu. Tabii ki kullanır ve Dünya’nın tümünü bu işlemden geçirerek Dünya’daki savaşları önleyebilirdik.

O Nazi bilim insanı da kesinlikle betrizasyon tarafında olurdu ancak bir tek farkla: Siz bu işlemi Dünya’daki BÜTÜN İNSANLARA uygularken o sadece Sovyet askerlerine veya Nazilerin düşmanlarına uygulardı.

Sizin uygulamanız ile dünyadaki bütün savaş ve kavgalar biterdi. Nazi bilim insanının yaptığı uygulama ile ise sadece Nazilerin düşmanlarının savaşma gücü sıfırlanırdı ve bu durum Nazi ordusunun zaferiyle sonuçlanırdı.

“Betrizasyon”, “silahsızlanma” ya da “şiddet karşıtlığı” bütün dünya, bütün ordular ve herkes için uygulandığında bütün savaşlar bitebilir.

Ancak “betrizasyon”, “silahsızlanma” ya da “şiddet karşıtlığı” belirli bir grup, belirli bir ülke ya da belirli bir orduya uygulanıp diğerlerine uygulanmazsa, bu sadece karşı grubun zaferine yarar.

Gerçekten DÜNYA BARIŞI mı yoksa NAZİ ZAFERİ mi istediğiniz, “betrizasyon işleminin kendisinde” değil onun uygulama alanında ortaya çıkar.

Siz de şiddete karşısınızdır; o Nazi bilim insanı da şiddete karşıdır. Ancak siz kim uygularsa uygulasın şiddete karşı iken Nazi bilim insanı, sadece Nazi düşmanlarının uyguladığı şiddete karşıdır.

Kısacası “şiddete karşıyım” demek bir konumlanış değildir; konumunuzu belirleyen şey, bu düşüncenizin kapsamı ve bağlamıdır.

Dünyanın en masum ve en haklı davranışını bile, bağlamını değiştirerek bir vahşetin parçası hâline getirebilirsiniz.

Bağlamını değiştirdiğinizde en masum, en haklı tavır bile Naziliğe ya da Amerikan işgaline yarayabilir. Stalingrad’da Sovyet cephesine Naziler tarafından yapılan savaş karşıtı propagandayı da herhalde hiç kimse “Nazilerin barışçılığı” olarak yorumlamayacaktır.

Bu konuda diğer bir örnek erdem felsefesidir.

Konfüçyüs’ün öğretisine göre kişi kendini bilmelidir, kendisine yapılmasını istemediği bir hareketi başkalarına yapmamalıdır. Kişi başkalarını ya da toplumu değil öncelikle kendini düzeltmelidir. Bu şekilde bakıldığında oldukça iyi bir öğretidir.


Bu felsefeyi Dadaloğlu’nun şu şiiriyle karşılaştıralım:

Dadaloğlu’m birgün kavga kurulur

Öter tüfek davlumbazlar vurulur

Nice koçyiğitler yere serilir

Ölen ölür kalan sağlar bizimdir


Bir karşılaştırma yapıldığında Konfüçyüs’ün düşüncesi son derece barışçılken Dadaloğlu’nun söylemi oldukça şiddet içermektedir.

Bu iki düşünce diyelim Roma İmparatorluğu işgali altındaki bir coğrafyada ne işlev görür?

Bu iki bakış açısının hangisi Roma İmparatorluğu’nun işgalini/yayılışını kolaylaştırır hangisi zorlaştırır? Siz Roma imparatoru olsaydınız bu iki düşünceden hangisinin yayılmasını destekler hangisini yasaklardınız?

*

İdeolojik “Betrizasyon”

Bir düşünceyi ya da felsefeyi sadece içeriğiyle ele alamayız. Bağlamı da en az içeriği kadar önemlidir.

Postmodernizm, sol/muhalif düşünceye uygulanan “ideolojik betrizasyon”dur. Sermaye sınıfı karşıda devasa bir savaş aygıtıyla dururken yalnız sermaye karşıtlarına uygulanmakta olan entelektüel silahsızlandırmadır.

Sermaye sınıfının ideolojik aygıtları son derece enerjik ve işlevsel bir halde dururken buna karşı kısıtlı imkânlarla savaşmaya çalışan muhaliflere “barış çağrısı” yapmak, dünyanın en alçak savaşını savunmaktır.


Taylan Kara



362 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page