top of page

ORYANTALİST BATILI İLE ORYANTAL İSLAMCININ “BAKIŞ KARDEŞLİĞİ”

Güncelleme tarihi: 17 Tem 2023

Kısa Başlıklar

Oryantalist Batılı ile oryantal İslamcıya göre Batı kültürü ile Doğu kültürü katı ve hiçbir geçişe izin vermeyen kalın duvarlarla ayrılmıştır.

*

İronik olan şey şudur ki oryantal İslamcıların Avrupa ideolojisi diye karşı çıktıkları modernizmi eleştirirken kullandıkları bütün argümanlar da Avrupa’dan ithal edilmiştir!

*

Kendi kıtasında modern değerleri temsil eden ve bunları yüreklendiren Avrupa sermaye sınıfı, kendi kültür çemberinin dışındaki yerlerde Orta Çağ değerlerini destekledi.

*

Oryantalist Batılı, Doğulunun kendisine benzemesi için değil tersine benzememesi için çabalamıştır.

*

Aydınlanma, her yerde savunulmadığında hiçbir yerde savunulamaz.

*

Oryantal İslamcı, irrasyonel olmak için bile “Batının rasyonalitesi”ni kullanmaktadır!


**


Tanınmış düşünür Immanuel Wallerstein 2016’da Türkiye’yi değerlendiren “Türkiye ve Erdoğan: Yükseliş ve Düşüş” başlıklı yazısında şunları yazmıştı:

…AKP iktidarı ilk on yılında Türkiye’nin durumunu dönüştürmede oldukça başarılı oldu. …Türkiye ekonomisini yükselişe geçirdi ve Türkiye’nin IMF kredilerinden kurtulabilmesi mümkün oldu. Yeni kaynakları ülke içindeki ekonomik ve sosyal koşulları, özellikle eğitim ve sağlık hizmetlerini, iyileştirmek için kullandı. …Ve seküler grupları ürkütmeden İslami uygulamalar üzerindeki kısıtlamaları hafifletti. Böylelikle Türkiye, iktidardaki ‘örnek’ İslamcı hareket hâline geldi.” (1)

Wallerstein’a göre AKP 2012 yılına kadar oldukça başarılıydı. Yine Wallerstein’a göre Türkiye’deki darbeler hep İslamcılara karşı yapılmıştır.


Birçok bilgi yanlışı ile bu ve benzeri klişeleri Wallerstein gibi bir düşünür nasıl yazabilmiştir? Wallerstein’ın bu yazısını yayımlayan ve bu yazıyı eleştiren Ali Ergin Demirhan’ın saptaması şudur: “Türkiye hakkındaki bilgilenme kaynaklarınız liberal entelektüeller olunca Wallerstein bile olsanız kaleminizden çıka çıka bir ucube çıkıyor.”(2)

Gerçekten de I. Wallerstein’in bu yazısı son derece tipik liberal klişelerle dolup taşmaktadır. Çünkü Türkiye’yi Batı kamuoyuna tanıtan, Türkiye ile ilgili bilgilerine başvurulan kişilerin neredeyse tamamı liberal entelektüellerdir. Liberal solcu için AKP ilk dönemlerinde iyiyken 2013-2014 sonrası kötü olmuş ve otoriterleşmiştir.

Ne kadar gelişmiş olursa olsun Batılı entelektüellerin büyük bir kısmı, Türkiye ile ilgili fikirlerini oluştururken bu liberal filtreden geçirilmiş bilgiyle düşünmektedir.

Batıda Türkiye ile ilgili toplantılara çağrılan yazar, gazeteci ya da entelektüellerin hemen hemen hepsi bu görüşleri tekrarlar ya da tersinden söylenirse sadece bu görüşte olanlar bu toplantılara çağrılır.

(3)


İngiltere’de Türkiye ile ilgili bir toplantıda yazar Elif Şafak, “daha önce AK Parti iktidarını desteklediniz?” eleştirisine yanıt olarak, bir zamanlar olumlu adımlar atıldığını daha sonra da, kendisinin değil AK Parti’nin değiştiğini söyledi. Elif Şafak bu ve benzeri fikirleriyle İngiliz Guardian Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapmaktadır.

(4)

Fransa’da yapılan Türkiye konulu toplantıya Türkiye’den katılanların tamamı iktidarı ve siyasal İslamcıları yıllarca desteklemiş isimlerdir: Sosyolog gazeteci-yazar Etyen Mahçupyan, sosyolog ve gazeteci-yazar Ali Bayramoğlu, Prof. Dr. Ahmet İnsel, Doç. Dr. Hasan Bülent Kahraman, Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, sosyolog Prof. Dr. Nilüfer Göle, sosyolog Yrd. Doç. Dr. Ferhat Kentel, sosyolog gazeteci-yazar Ali Bulaç, Prof. Dr. Asaf Savaş Akat, Prof. Dr. Mehmet Altan, Prof. Dr. Eser Karakaş, Prof. Dr. Fuat Keyman…

Burka azınlığın gücü, modernitenin aydınlık dünyasından kopuş. Gölgeyi, karanlığı hatırlatıyor bana. Ne güzel!”(5)

Paris’te Fransız öğrencilere Türkiye’deki Gezi hareketini, burkayı “modernizme karşı bir mahremiyet alanı” olarak güzelleyen Prof. Dr. Nilüfer Göle anlatmaktadır.

Bu yazarların tamamı uzun bir süre AKP’ye olumlu rol biçmiş, siyasal ve ideolojik olarak AKP’yi desteklemiştir.

Bir diğer ortak özellikleri ise büyük bir kısmının kafalarına göre bir “hayali eşik”ten sonra (bu genelde 2013-2014 yıllarıdır) “otoriterleştiği” iddiasıyla AKP’ye karşı olmalarıdır.

Bu klişe durmaksızın sistematik olarak tekrarlanır.

Bu topraklarla ilgili Batı kamuoyuna hâkim olan neredeyse tek görüş, bu klişedir. Batılı entelektüeller, konu ne olursa olsun, görüşlerini bu şablon üzerinden temellendirmektedir. Bu topraklarla ilgili, Batılı entelektüellerin kafasındaki güncel şablon bu olsa da tek şablon bu değildir.

Bir eğilim olarak Batılı entelektüellerin gözünde, yargılarında ve yönelimlerinde sıklıkla saptayabildiğimiz “oryantalizm lensi” vardır. Bu bakış, sanattan siyasete, edebiyattan sosyal bilimlere kadar neredeyse her alana sızmış bir bakıştır.

Ortalama bir Batılı, gözünü Doğuya çevirdiğinde kafasındaki bu oryantalist şablonları görmeye eğilimlidir. Bu şablonun dışında kalan olgular, görmezden gelinir, yok sayılır ya da yapılabiliyorsa yok edilir.

Örneğin Avrupa gazete ve yayın organlarının Türkiye’den bir yazarın yeni çıkan bir kitabıyla ilgili öne çıkardığı şey genellikle kitabın edebi niteliği değil o yazarın o sırada gündemde olan siyasal bir konu hakkındaki görüşleridir. Yazara sorulan sorular çoğu kez kitabın edebi içeriğiyle ilgili değil Batının o sırada ilgilendiği güncel siyasal konulardır ve bu yazarların da bu söyleşilerde Batının o konuya bakışıyla uyumlu bir tutum sergilenmesi beklenir. Bu yazarlar bu uyumu ölçüsünce değerli ya da değersizdir. Yazarın yazdığı kitabın edebi değeri bu değerlendirmede ilk beşe bile giremez.

*

Oryantalist Batılı ile Oryantal İslamcının Ortak Bakışı

Oryantalist Batılının gözünde akılcılık, aydınlanma, eşitlik gibi modern düşünceler Avrupa kültürüne ait olup sadece oraya özgüdür. Buna göre Ortadoğulular/Doğulular, Avrupalıları taklit etmemelidir; aydınlanma gibi “Avrupa’ya özgü” değerlere değil “kendi değerleri”ne sahip çıkmalıdır.

Türkiye’deki İslamcılar da aydınlanmanın sadece Avrupa kültürüne özgü ve bu nedenle de bu toprakların kültürüne yabancı olduğunu iddia eder.


Türkiye’deki İslamcıların “Yunan medeniyeti-İslam medeniyeti” mutlak ayrımı,

“Olimpos Dağı çocukları-Hira Dağı çocukları” gibi karşıtlıklar ile Samuel Huntington’un medeniyetler çatışması bu açıdan aynı şeyi söyler.

Oryantalist bir Batılı ile siyasal İslamcı bu konuda tamamen aynı şekilde düşünür. Oryantalist Batılı ile oryantal İslamcıya göre Batı kültürü ile Doğu kültürü katı ve hiçbir geçişe izin vermeyen kalın duvarlarla ayrılmıştır.

Oryantalist Batılı ile oryantal İslamcı şu soruları hep yanıtsız bırakır: Bu “Batı kültürü” ile “Doğu kültürü” nerede ve nasıl ayrılıyor? Platon, Aristoteles gibi Antik Yunan filozoflarını Arapça şerhlerle Avrupa’ya tanıtan ve böylece Avrupa kültürüne kaynaklık eden İbn-i Sina ve Farabi gibi filozoflar bu sınıflamada nerededir? Tamamen Doğuda yaşamış ve Doğu kültürüyle yetişmiş olmalarına karşın Yunan felsefesinden etkilenmiş ve Avrupa felsefesini etkilemiş olan bu düşünürler hangi tarafta yer almaktadır?

B. Russell İbn-i Rüşd için “Doğunun son büyük filozofu, Batının ilk büyük filozofu” der. Yukarıda söz edilen hayal ürünü ayrımda İbn-i Rüşd’ün yeri neresidir: Doğu mudur Batı mı? Oryantalist Batılı ile oryantal İslamcının bu sınıflandırmayı yaparken yerleştirdiği içerik bile aynıdır:

Akılcılık, aydınlanma, yurttaşlık bilinci, bilgi Batılıdır;

Tevekkül, akıldışı, rüya, inanç, sezgi, mistisizm Doğuludur.

Batılı oryantalistler için Doğu budur; bu imgeyi besleyen her şey öne çıkarılır; buna uygun figürler desteklenir; Doğuya biçilen rolün dışında kalanlar yok sayılır. Avrupalı olmayan halkların modernleşme hareketleri genellikle negatif olarak değerlendirilir. Bu nedenle oryantalist Batılı ile onun zihindaşı oryantal İslamcılar, dünyanın yoksul halklarının modernleşme hareketlerinden ve onların liderlerinden nefret ederler.


Oryantalist Batılı ile oryantal İslamcı için “ideal Doğulu”, Patrice Lumumba, Mustafa Kemal, Thomas Sankara ya da Ortadoğu’daki laik modern siyasal hareketler değil, tarikatlar, cemaatler, koşullara göre ılımlı veya radikal İslamcılardır. Batılı kapitalistlerin, nüfusunun çoğu Müslüman olan ülkelerde yaptıkları değişmez şey, laik ve modernleşme hareketlerine karşı daima oradaki dincilik, gericilik ve yobazlığı sistematik olarak desteklemek olmuştur.

CIA’nın eski Ortadoğu şefi, akademisyen Graham Fuller 2004’te yapılan bir söyleşide şunları söylemiştir:

“…bütün dünya radikal İslam’ı Sovyetlere karşı kullanmak istedi. Sadece ABD değil. Bütün Arap dünyası, Avrupalılar, herkes Sovyetler bir hezimete uğrasın diye yardım ettiler. Parayla, silahla... Her şekilde...” (6)

G. Fuller, “Mendereslerden bu yana sağ hükümetleri desteklemediniz mi?” sorusuna ise şu yanıtı vermiştir:

“Evet, doğru. Ama aynı zamanda Türkiye’de çok güçlü bir sol hareket de vardı. Ve Türkler için de komünizm İslam’dan daha büyük tehlike görüldü.”


http://kaziminci.blogspot.com/2017/02/ciac-graham-fullerdan-tarihi-itiraf.html

Aynı G. Fuller 2008’de yazdığı Yeni Türkiye Cumhuriyeti adlı kitapta şunları da yazmıştır: “Atatürk Türkiye üzerinde ülkenin İslami ve Osmanlı geçmişi hakkında bir ulusal hafıza kaybına yol açmış bir tür ‘kültürel lobotomi’ sergilemiştir.”(7)


Bu topraklardaki modernleşme hareketini “lobotomi” (beynin bir bölümünün ameliyatla çıkarılması) olarak tanımlayan G. Fuller, birkaç sayfa önce modernleşmeyi şöyle tanımlar:

Esasen gelişmekte olan dünyada bir bütün olarak modernleşme tarihi göstermektedir ki Batılılaşma genel olarak bir modernleşme ve kendini sağlamlaştırma biçimi olarak algılanmıştır, bir kültürel öykünme biçimi olarak değil. … Bu bağlamda Batılılaşma, gerçekte savunmacı bir süreçtir; bir milliyetçilik biçimidir; kendisine karşı korunmak, Batı’nın başarısına emsal çıkaracak en etkin araçları bulmaya ve ulusal güvenlik konusunda yabancılara bağımlılığı azaltmaya yönelik bir gayrettir.”(8)

*

ABD, İngiltere, Almanya, Hollanda, Danimarka gibi birçok Batılı ülke Suriye’de laiklik yanlılarını değil radikal İslamcı örgütleri desteklemiştir.(9)

(10)


ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski radikal İslamcı El Kaide örgütü lideri Usame bin Ladin ile... (1981)

(11-13)

*

Bunlardan yüzlerce örnek verilebilir. Batılı kapitalist devletlerin müslümanların yaşadığı coğrafyada istisnasız olarak gericiliği ve radikal İslamcılığı desteklediği apaçık bir olgudur.

*

Oryantalist Batılı ile oryantal İslamcının gözünde Doğulu laik, eşitlikçi ya da akılcı olamaz; bunlar Avrupalı değerlerdir. Doğulu imge laik bir Arap, sosyalist bir Kürt değil, dört karısı olan tekke şeyhidir.

Bu oryantalist bakışa göre, müslüman bir ülkeden çıkan kadınlar otomatik olarak başörtülüdür; olur da başörtüsü takmıyorsa bu görmezden gelinir.

Örneğin Meryem Mirzakhani, matematik alanında en prestijli ödüllerden biri olan Fields madalyasını kazanan İran asıllı bir kadın matematikçidir.


Meryem Mirzakhani

Genç yaşta kanser nedeniyle yaşamını yitiren M. Mirzakhani, kadınlar için başörtüsünü giymenin zorunlu olduğu İran’dan ayrıldıktan sonra gündelik yaşamında başörtüsünü hiç takmamıştır. Fotoğrafında da görüldüğü gibi M. Mirzakhani gündelik yaşamında başörtülü değildir.(14) Ancak Nike adlı firma, paylaştığı bültende M. Mirzakhani’nin fotoğrafını başörtülü olarak çizmiştir.



Nike firmasının kullandığı resim Meryem Mirzakhani

*

M.Mirzakhani öldükten sonraki bir İran gazetesi

(15)

M. Mirzakhani öldükten sonra İran’da yayımlanan gazeteler bile özel izinle M. Mirzakhani’nin başörtülü olmayan gerçek fotoğraflarını yayımlamışken Nike firması, M. Mirzakhani’yi olmadığı şekilde çizmiştir.

Nike için o kişinin tercihinin bir önemi yoktur; İranlı ise müslümandır; müslüman ise başörtülüdür; başka bir seçenek de olası değildir. Nike ve temsil ettiği bakışın, bu topraklara bakınca gördüğü şey budur. Oryantalist Batılının gözünde İranlı bir kadın sadece böyle olabilir; eğer başka türlü ise bu görmezden gelinir. Oryantalist Batılı için bireysel tercihler ya da kişisel farklılıklar Doğu için geçerli değildir.

*

Doğulu kültürlerin dillerinden Avrupa dillerine çevrilen yazar ve kitapların neredeyse tamamı, oryantalist Batılının Doğuda gördüğü imgeyi onaylar ya da güçlendirir. Oryantalist Batılı, Doğuda ne görüyor ve görmek istiyorsa bu kitaplar bunları işler.

Örneğin bir Alman okur, Türk edebiyatını merak edip kitapçıya gitse Türk edebiyatı diye çevrilmiş şu kitaplarla karşılaşmaktadır:

Ustam ve Ben (Elif Şafak),

Gölgesizler (Hasan Ali Toptaş),

Kar (Orhan Pamuk),

Baba ve Piç (Elif Şafak) …

Bir İngiliz ya da Alman okura, Türk edebiyatı olarak Hasan Ali Toptaş’ın mistik ve akıldışılığı yücelten kitapları şu tanıtım yazıları ile sunulur:

“İslam mistisizminin edebi başarılarıyla zenginleştirilmiş Doğulu bir Kafka (Frankfurter Allgemeine Zeitung).”(16)

Aynı roman için New York Journal of Books’un kullandığı tanım şudur:

“Halusinojenik, kesinsiz, mistik…”(17)

Oryantalist Batılının gözünde bu toprakların romanı ancak “mistik ve halusinojenik” olabilir; “uyandırıcı” romanlar, Doğuluların yazacağı romanlar değildir.

Türk edebiyatı diye Avrupa dillerine çevrilen kitapların büyük bir çoğunluğu bu imgeyi besleyen, bu imgeyle uyumlu kitaplardır.

Türkçeden Avrupa dillerine çevrilmiş kitapların kapaklarına şöyle bir göz atıldığında bile bu bakış kolayca anlaşılabilir. Aşağıda çeşitli Avrupa dillerine çevrilmiş kitapların kapakları verilmiştir.



Kitapların içeriğinden bağımsız olarak hepsinin kapağında cami vardır. Konu ne olursa olsun, oryantalist Batılının zihnindeki Doğu imgesi, Batılının burada gördüğü şey budur. Bu konunun ayrıntıları Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme kitabının 2. Cildinde “Üçüncü Dünya Ülkelerinden Yazar Çıkar mı?” başlıklı yazıda ele alınmıştır.

*

Oryantal İslamcıların derdi modernizm ya da “Batı kültürüne karşı özkültürü” korumak değil büyük ölçüde aydınlanma değerleridir.

İronik olan şey şudur ki oryantal İslamcıların Avrupa ideolojisi diye karşı çıktıkları modernizmi eleştirirken kullandıkları bütün argümanlar da Avrupa’dan ithal edilmiştir!


Batı modernleşmesini eleştirenler, Cumhuriyeti Batı modernleşmesini takip ve taklit etmekle suçlayanlar, onu pozitivist bulanların bütün argümanları neredeyse istisnasız Batı’dan ithaldir! Adorno Kongolu, Foucault Kayserili, Horkheimer Kandaharlı, Heidegger Yeni Delhili değildir! Frankfurt Okulu da Riyad’da kurulmamıştır. “Pozitivizm ithaldir” diyenlerin “pozitivizm eleştirisi” Kayseri malı değildir. İslamcı, “modernite eleştirisi” diye ağzını açtığında söyledikleri, Frankfurt Okulu düşünürlerinin aydınlanma eleştirilerinden ya da Heidegger’in tekniğe ilişkin soruşturma kitabının tekrarından ibarettir.

Türkiye’de “Batı medeniyetine karşı kendi özkültürünü koruma” tezi bile Batı kaynaklıdır. Örneğin Türkiye’ye bunu önerenlerden birisi CIA görevlisi-akademisyen Graham Fuller’dir.

Oryantal İslamcı, irrasyonel olmak için bile “Batının rasyonalitesi”ni kullanmaktadır!

*

Tek Ülkede Aydınlanma

Yukarı çıktıktan sonra merdiveni tekmeledi.

Friedrich Listdua


“Tek ülkede sosyalizm” - “Dünya ölçeğinde sosyalizm” tartışması, 20. yüzyılın başında sosyalistler arasındaki meşhur tartışmaydı. Bu yönüyle benzetirsek “tek ülkede aydınlanma” ya da “tek kıtada aydınlanma” diye bir şey yoktur. Kendi kıtasında (Avrupa) aydınlanmayı savunurken Ortadoğu’da dinciliği destekleyenler, kısa sürede kendi kıtalarında da bu kazanımlarını koruyamazlar (Kendi kıtalarında aydınlanmayı ne kadar savundukları da ayrı bir tartışma konusudur). Aydınlanma değerlerini sadece kendi toplumu için isteyen ve diğer toplumlara Orta Çağı dayatanlar, bu değerleri kendi toplumunda da koruyamazlar.

Avrupa değerleri, oryantalist Batılının ve oryantal İslamcının Doğu toplumlarına terk etmelerini önerdikleri değerlerdir: akılcılık, aydınlanma, laiklik…

Oysa aydınlanma, her yerde savunulmadığında hiçbir yerde savunulamaz.

*

Aydınlanmayı Savunanlar Nerede Savunuyor?

Aydınlanma, akılcılık ve bilimsel düşünce yöntemi dünyada kurumsal olarak Avrupa kıtasında gelişti. Sonrasında ise dünyanın diğer bölgelerinde bu hareketlerin benzerleri oluşmuştur. Ancak aydınlanma dönemini yaşayan Avrupa, dünyanın diğer coğrafyalarında aydınlanmaya karşı olan bütün hareketleri destekledi. Aydınlanmayı yaşayan medeniyet onu hiç kimseyle paylaşmadı. Kendi toplumuna akıl, bilimsel düşünce yöntemi sunanlar, başka toplumlarda din ve hurafe ürettiler. Kendi kıtasında modern değerleri temsil eden ve bunları yüreklendiren Avrupa, kendi kültür çemberinin dışındaki yerlerde Orta Çağ değerlerini destekledi.

Bölümün başındaki cümlede ifade edildiği gibi bir merdivenden yukarı çıkan, çıkar çıkmaz başkaları çıkmasın diye merdiveni tekmeledi.

Fransa sınırları içinde akılcılığı savunanlar, Ortadoğu için akıldışılığı, Avrupa içinde aydınlanmayı ya da eşitliği savunan, Suriye’de köleciliği destekledi.

Avrupa’da kadın erkek eşitliğini savunanlar, Türkiye’de 6 yaşında kız çocuğunun evlenmesini savunan hareketlerin arkasındaydı. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik ancak onların medeniyet çemberinde geçerlidir. Avrupa’dan çıktıklarında, Ortadoğu’da ya da İslam coğrafyasında destekledikleri ise en arkaik, en gerici ve moderniteye en uzak politik hareketler olageldi. Avrupa entegre programı, özgürlük diye tarikatları ve Doğu ülkelerinde İslamın en radikal yorumlarını desteklemiştir.

Bu durum veciz bir şekilde yaklaşık 150 yıl önce Karl Marx tarafından ifade edilmiştir:


“Saygıdeğer biçimler aldığı kendi ülkesinden, çırılçıplak soyunduğu sömürgelere yönelirken burjuva uygarlığının derinlerindeki ikiyüzlülük ve ta en içinde taşıdığı barbarlık bütün giysilerinden arınarak karşımıza çıkmaktadır.”(18)

*

Modern toplumlara getirilen en büyük eleştiri, dünyanın her yerini kendilerine benzetmeleri, her yere kendi değerlerini dayatmaları, her coğrafyayı tekdüze hale getirmeleri olagelmiştir.

Oysa durum böyle değildir. Avrupa dışı bir coğrafyada tamamen yerel dinamiklerle gelişen modern değerler, Avrupa egemen sınıfı tarafından acımasızca bastırıldı. O coğrafyaların ilerlemesine asla izin verilmedi.

Kısacası oryantalist Batılı, Doğulunun kendisine benzemesi için değil tersine benzememesi için çabalamıştır.

*

Aydınlanma, akılcılık, bilimsel düşünce yöntemi, oryantalist Batılı ve oryantal İslamcının iddia ettiği gibi Avrupa kültürüne özgü birer gelenek değil bütün insanlığın ortak kazanımıdır. İnsan türü, binyıllar süren mücadelelerle elde ettiği bu kazanımların değerini er geç anlayacak ve bunları bütün insanlığın erişimine sunacak bir düzeni kuracaktır.

(Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme 3. Cilt)

Taylan Kara


Kaynaklar

1. http://sendika64.org/2016/08/turkiye-ve-erdogan-yukselis-ve-dusus-immanuelwallerstein-368032/ (Erişim tarihi: 20.10.2020)

2. https://sendika64.org/2016/08/wallerstein-erdogan-icin-yazdi-ama-ne-yazdi-aliergin-demirhan-367762/ (Erişim tarihi: 20.10.2020)

3. https://tr.sputniknews.com/turkiye/201703271027815549-elif-safak-ak-partielestiri-yanit/ (Erişim tarihi: 20.10.2020)

4. https://www.milliyet.com.tr/siyaset/aydinlarin-paris-zirvesi-151244 (Erişim tarihi: 16.11.2020)

5- https://www.dunyabulteni.net/arsiv/gole-burka-mahremiyeti-hatirlatiyor-neguzel-h115333.html (Erişim tarihi: 20.10.2020)

6. http://www.gazetevatan.com/tarihi-itiraf-39231-gundem/ (Erişim tarihi: 20.10.2020)

7. Graham Fuller, Yeni Türkiye Cumhuriyeti, Eksi Kitaplar, 12. Baskı, Ankara Sf 56

8. A.g.e Sf 52-3.

9. https://haber.sol.org.tr/yazarlar/taylan-kara/cihatcilari-oven-laikler-el-kaideguzelleyen-solcular-217459 (Erişim tarihi: 20.10.2020)

10. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/danimarka-dan-beyaz-kasklilaradestek/698208 (Erişim tarihi: 20.10.2020)

11. http://www.0wikizero.com/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub 3JnL3dpa2kvV2hpdGVfSGVsbWV0c18oU3lyaWFuX0NpdmlsX1dhcik (Erişim tarihi: 19.02.2019)

12. https://en.wikipedia.org/wiki/Operation_Cyclone (Erişim tarihi: 20.10.2020) 13. https://www.flickr.com/photos/wilsnod/68772733 (Erişim tarihi: 20.10.2020)

14. https://mediacat.com/nikea-basortusu-elestirisi/ (Erişim tarihi: 20.10.2020)

16. https://www.bloomsbury.com/uk/shadowless-9781408850824/ (Erişim tarihi: 20.10.2020)

17. https://www.nyjournalofbooks.com/book-review/shadowl (Erişim tarihi: 20.10.2020)

18- Marx Engels, Seçme Yapıtlar Sol yayınları 1. Cilt 1. Baskı, S 602

589 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page