top of page

LGBT İDEOLOJİSİ VE DİLİN KADINSIZLAŞTIRILMASI


Her belirlenim bir yadsımadır.

B. Spinoza

*

LGBT hareketi ile feminist hareket yan yana ve birbirini destekler gibi görünen iki ideolojidir.

Bu iki hareketin etki alanındaki kurumları sık sık dayanışma içinde ve ortak hareket ederken görebiliriz. Ancak biraz detaylı incelendiğinde bu iki hareket arasında çok temel ve uzlaşması olanaksız çelişkiler olduğu anlaşılacaktır.

Feminist hareketin varlığına karşı en yıkıcı saldırı sağ siyasetten ya da patriyarkadan değil, LGBT hareketinden gelmektedir.

Her şeyden önce feminizm, önündeki sorunlara kadın penceresinden bakarak ve kadın tanımını belirginleştirerek yaklaşmaktadır. Oysa queer teori kadın tanımını belirsizleştirmekte ve istikrarsızlaştırmaktadır. 

Feminizm kadın vurgusu yaparken queer teori “kadın”  sözcüğünü yok saymakta ve ısrarla kullanmamaktadır. Bunun temel nedeni “kadın” kavramını tanımlamalarındaki belirgin farklılıktır.

*

Kapsayıcılık, LGBT hareketinde önemli bir kavramdır. Başta birçok rengin birleşmesinden oluşan LGBT bayrağı olmak üzere hareketin diğer sembol ve bayraklarındaki temel motif kapsayıcılıktır.

Olumlu gibi görünen bu kavram, konu kadın olduğunda birçok soruna yol açmaktadır.

Hangi çeşit olursa olsun feminizmin kadın tanımı ile queer teorinin kapsayıcılığı birbirine tamamen zıt sonuçlara yol açar.

Feminizm “kadın” dediğinde bir belirlenim yapmakta ve bir tanımı işaret etmektedir.  Ancak yazının başında Spinoza’nın sözünde ifade edildiği gibi her belirlenim aynı zamanda bir yadsımadır. Tersinden söylenecek olursa yadsıma her zaman belirlenimle beraberdir, ondan ayrılamaz. Yadsıma olmadan belirlenim olanaksızdır. “Masa dört ayaklıdır” dediğinizde ayak sayısının yedi, iki ya da dokuz olmadığını da demiş olursunuz.

Bir kavramın kavram olması için bazı şeyleri içermesi ve aynı anlamda bazı şeyleri de dışlaması gerekir. Örneğin “yeşil ağaç” demek, o ağacın kırmızı, mor ya da mavi olmadığını da ifade etmeden içerir. Bir kavramın dışında kalanlar, kavramın içine alınmak istendiğinde ya da kavramın dışladıkları kavramı ele geçirdiğinde o kavram, kendisi olmaktan çıkar ve anlamını yitirir.

Yani bir tanım yaptığınızda kavramsal olarak bir sınır çekmiş olursunuz; bu sınırın bir içeriği bir de dışladığı şeyler olacaktır.  “Her şeyi kapsamak”, “hiçbir şey içermemek”le aynı şeydir.

*

Genişleterek Belirsizleştirmek

Bir kavramı iki şekilde yok edebilirsiniz:

Kavramın içeriğini daraltarak

İçeriğini radikal bir şekilde genişletip kavramı belirsizleştirerek

Bu durum “kadın” kavramı için de geçerlidir. “Kadın” kavramını yok etmenin iki yolu vardır:

-“Kadın” kavramını küçültüp içeriği daraltmak. “Kadın” kavramına geleneksel- muhafazakâr saldırı “kapsam daraltma” şeklinde oluşur.

-“Kadın” kavramının içeriğini radikal bir şekilde genişletmek. “Kadın” kavramının içeriğini çoğaltıp kapsayıcılık adı altında her şeyi bu kapsama aldığınızda “kadın” kavramı da ortadan kalkmış olur. Kavram ya da tanımları, “kapsayıcılık” saplantısıyla genişletmek, onları daha değerli hale getirmez, tersine söz konusu kavram ya da tanımı belirsizleştirip yok eder.

Queer teorinin “kadın” kavramına yaptığı tam olarak budur.

“Kapsayıcılık” feminizm için büyük bir tuzaktır. Bir kavramın değerini ne kadar kapsayıcı olmasına bağlamak büyük bir yanılgıdır. Tersine bir kavram ne kadar netse ve içeriği ne kadar belirliyse o kadar güçlüdür.

*

“Kadın” Değil “Adetli”, “Rahimli”, “Doğuran İnsan”!

 Pratikte olan şey, queer teorinin etkisindeki kişi ve kuruluşlar “kadın” kavramını kullanmamaktadır.

Geleneksel olarak “kadın”ın adı anılmazken büyük mücadeleler sonucunda elde edilen “kadın” ismi, queer teoriyle birlikte tekrar silinmektedir. Ciddi ciddi “kadın”ın adı silinmekte ve dil “kadınsızlaştırılmakta”dır.

“Kadın” sözcüğünü kullanmamak için onun yerine “rahimli”, “gebelik taşıyıcısı”, “adetliler” vs. gibi dahiyane sözcükler kullanılmaktadır.

Bütün bunlar da “kapsayıcılık” kaygısıyla yapılmaktadır. Alttaki fotoğraflar şaka değildir.

*

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Türkiye Ofisinin resmi hesabından (United Nations Population Fund Türkiye Office) atılan tvitte “kadınlar”  yerine adetliler (mensturators) denmektedir.

“Milyonlarca kadın adet ürünlerine ulaşamamaktadır” dememek için “milyonlarca adetli adet ürünlerine ulaşamamaktadır” diye yazmaktadır. Çünkü queer teoriye göre her adet gören kadın değildir, her kadın da adet görmez.

 

 (1)

*

“Harvard Tıp Mezuniyet Sonrası ve Sürekli Tıp Eğitimi“ adlı bir başka hesapta “kadın” sözcüğü yerine “doğuran insanlar” (birthing people) ifadesi kullanılmaktadır (2).

 

(2)

*

“Kadın” sözcüğünü kullanmamak için oldukça yaratıcı çözümler bulunmaktadır. Regl külotları satan bir sosyal medya hesabında “kadınlar” yerine “rahimliler” ifadesi kullanılmaktadır. Bu kullanım oldukça yaygındır.

(3)

*

 


(4)


(5)

*

(6)

 

Dilin kadınsızlaştırması, hiçbir rastlantısallığa yer bırakmayacak şekilde son derece sistematik olarak uygulanmaktadır. Kadında HPV adlı virüsü anlatan bir yazının başlığından “kadın” sözcüğü sonradan çıkarılmış ve “kadın” yerine “vulvalı ve vajinalı insanlar” ifadesi eklenmiştir.

Web adresinde başlık hala “HPV in women (kadınlarda HPV)” diye geçiyorken yazıdaki başlık “vulvalı ve vajinalı insanlar (people with a vulva and vagina)” şeklinde değiştirilmiştir.

“Kadın” adının silinmesi sadece sosyal medyada değil kurumların adlarında bile görülmektedir. Daha önce içinde “kadın” geçen kurumların adları çeşitli gerekçelerle değiştirilmekte ve “kadın” sözcüğü ayıklanmaktadır.

Danimarka’nın Aaurhus kentinde 1982’de açılan “Kadınlar Müzesi’nin (Kvindemuseet, Women’s Museum) adı, 2021 yılında “Toplumsal Cinsiyet Müzesi Danimarka (KON, Gender Museum Denmark)” olarak değiştirilmiştir (7,8).


*

Bu müzenin adındaki “kadın” sözcüğü silindikten sonra müzenin bahçesine “Agape” adlı bir heykel yerleştirildi. Heykel bebek emziren, sakallı, memeli ve penisi olan 3.5 metrelik bir heykeldi.


(9)


 

Sayısız örnek bulmak ve vermek olanaklıdır. Bildiğimiz anlamıyla “kadın” kavramı, queer teori temelli hareketlerin dağarcığında sakıncalı bir sözcüktür. Queer teorinin etki alanındaki kurum ve hareketler, kapsayıcı olmak adı altında sistematik bir “kadınsızlaştırma” uygulamaktadır.

*

 “Yedi Ucuz Şey Üzerinden Dünya Tarihi” adlı kitapta şöyle bir ifade vardır: 

Kadın köleler sadece borç ödemek için değil aynı zamanda faiz üreten finansal araçlar hâline geldi. 1650’lerde Barbados’ta bazı kadınlar,  köle ürettikleri ve kölelerin finansal yükünü telafi ettikleri için “ÇOĞALTICILAR” olarak adlandırıldı (10). 


 (10)

Kitabın özgün hâlinde bu ifade “increasers” yani “arttırıcılar”, “çoğaltıcılar” olarak geçmektedir.

 (11)

 

21. yüzyılda “kadın” dememek için çeşitli başka sözcükler kullanmak, 17. yüzyıldaki bu adlandırmayı çağrıştırmaktadır. Her gün 3-5 kadının kadın olmasından dolayı öldürüldüğü bir ülkede “kadın” sözcüğü ısrarla silinmektedir.

*

Sistematik Kadınsızlaştırma

Kadının silinmesi sadece “kadın” sözcüğünün silinmesiyle sınırlı kalmamaktadır. Kadını çağrıştıran her türlü sözcük ya da kavram da sistematik olarak silinmektedir.


(12)

Vajina yerine “iç genital”, yumurtalık yerine “iç gonadlar”, klitoris yerine “erojen veya erektil doku”, kadın üreme organları yerine “iç üreme organları” denmesi önerilmektedir.

“Vajinal seks” değil “alıcı (receptive) veya girici (insertive) ilişki” ifadelerinin kullanılması önerilmektedir.

“Gebe kadın” ifadesi de sakıncalıdır ve bunun yerine “gebe kişi” ifadesinin kullanılması önerilmektedir.

“Anne” dememek için “doğuran insanlar (birthing people)” gibi bir ifade yaygınlaştırılmaktadır.

 (13)

*

Tanımlanamayan “Şey”: Kadın!

Amerikalı yargıç Ketanji Brown Jackson’a, yüksek mahkemeye seçim mülakatında “kadın sözcüğünün tanımını yapar mısınız?” diye bir soru sorulmuştur. K. Brown Jackson “yapamam” diye yanıt vermiş ve şunu eklemiştir: “ben biyolog değilim” (14).


*

Bu tablo LGBT hareketinin başarısıdır. Öyle bir baskı vardır ki yargıç “kadın” sözcüğünü tanımlamaya çekinmekte “ben biyolog değilim” diyerek soruyu geçiştirmektedir.

*

“Kadın”ın İşgali

Önemli bir diğer konu ise LGBT hakları konusundaki tartışmaların neredeyse tamamen sadece “kadın” sözcüğü üzerine yapılmasıdır.

LGBT hareketi, bizlere kadın yerine “gebelik taşıyıcısı”, “rahimli birey”, “adetliler” terminolojisini önerirken “erkek” sözcüğü üzerinde bunun %1’i kadar bile tartışmamaktadır.

Kadın yerine örneklerde görüldüğü gibi “rahimliler”, adetliler”, “gebelik taşıyıcısı” derken  erkek yerine “penisliler”, “sperm vericileri”, “ testisliler”, “dölleyici birey” vs. gibi ifadeler verildiği pek de görülmüş bir şey değildir;

LGBT hareketi  “trans kadınlar kadındır” sloganının %1’i kadar bile “trans erkekler erkektir” sloganını kullanmamaktadır.

LGBT hareketi trans kadın sporcuların kadınlar kategorisinde yarışması için oldukça yoğun bir mücadele vermektedir ancak buna verdiği enerjinin %1’ini bile trans erkek sporcuların erkekler kategorisinde yarışması için harcamamaktadır.

Sporun çeşitli dallarına ya da olimpiyatlara trans bireylerin katılması sadece kadın kategorilerinde gündem olmaktadır. Biyolojik olarak erkek olup sonradan kadın olan trans bireylerin kadın kategorisinde yarışması trans bireylerin bir kazanımı olarak ifade edilirken biyolojik olarak kadın olup sonradan erkek olan trans bireylerin erkek kategorisinde yarışması, hiçbir zaman bir gündem olmamaktadır.

LGBT hareketi trans kadınların kadınlar tuvaletlerini kullanmaları için bile mücadele vermektedir ancak trans erkeklerin erkekler tuvaletlerini kullanmaları ile ilgili bu yoğunlukta bir mücadele yoktur.

*

 

(15)

Yukarıdaki haberde trans kimlikli bir erkeğin, kadınlar koşusunda 8. şampiyonluk unvanını evine götürdüğü ve Acona'daki Salon Ustaları Şampiyonası’nda rekor kırdığı verilmiştir. Habere göre 50 yaşındaki Valentina Petrillo, geçmişte erkekler kategorilerinde yarışırken hiç şampiyonluk kazanmamıştı.

Bütün tartışma trans kadınların kadın kategorisinde yarışması konusundadır. Trans erkeklerin erkekler kategorisinde yarışması konusunda bir tartışma yoktur.

Neden biyolojik kadınlar erkek olup erkek kategorisinde yarışmıyor da biyolojik erkekler kadın kategorisinde yarışıyor?

Çünkü erkekler kategorisinde yarıştıklarında başarısız olan trans kadınlar (biyolojik olarak erkek doğup kadın beyanı veren insanlar), kadınlar kategorisindeki yarışmalara kabul edildiklerinde fiziksel üstünlüklerinden ötürü diğer kadınlardan çok daha başarılı oluyorlar.

Aşağıda bunun örneği görülmektedir. Amerikan ordusunda özel kuvvetlerde asker olarak çalışan ve Afganistan’a gönderilen 12 kişilik seçkin timde savaşan Alana McLaughlin, 2021 yılında kadınlar kategorisinde dövüşerek rakibi Celine Provost’u 3.5 dakikada yenmiştir (16).


(17)

*

Bir başka trans dövüş sporcusu Fallon Fox, kadın kategorisinde dövüştüğü rakibi Tammika Brents’in kafatasını kırmıştı (18).


(19)

*

Bunlardan onlarca örnek verilebilir.

Bütün bu olanların pratik sonucu kadın alanlarının trans kadınlar tarafından işgal edilmesidir. Kadınların on yıllar süren mücadelelerin sonucunda elde ettiği kazanımlar basit hokus pokuslarla ele geçirilmektedir. Bu sayede birçok biyolojik erkek, kadınlar kategorisinde yarışmakta ve erkekler kategorilerinde asla ulaşamayacakları dereceler elde ederek bu kategorideki kadınların önüne geçmektedir.

Örneğin William Thomas adlı yüzücü erkekler kategorisinde 462. sırada iken kadın beyanı verip kadınlar kategorisinde yarıştığında şampiyon olmuştur.


(20)

Erkekler kategorisinde yarıştığında hiçbir önemli başarısı olmayan Lia Thomas, kadınlar kategorisindeki yarışmalarda çeşitli rekorlar kırmıştır.

Akron Üniversitesinin düzenlediği yarışmada 1.650 yarda serbest stilde ikinci olan yarışmacıya tam 38 saniye fark atmıştır (21).

 

(22)

 

(23)

Görsellerde Lia Thomas ile kadınlar kategorisinde yarışan kadın yarışmacıların arasındaki kas farkı rahatça görülmektedir. Yukarıda verilen örnekteki Lia Thomas gibi sporcuların kadınlar kategorisinde yarışması demek, “trans olmayan” hiçbir kadının artık madalya alamayacağı anlamına gelmektedir.

*

Bütün tartışma yüzyıllardan beri süregeldiği gibi hep kadın üzerine yapılmaktadır. Buradan anlaşılacağı gibi güncel LGBT hareketinin mücadele alanı kadınların alanları, gündemi ise ağırlıklı olarak kadın hakları ve kazanımları üzerinedir.  İlginç bir şekilde bu ideoloji, erkek egemenliğine karşı mücadeleden çok kadınların büyük mücadeleler sonucunda elde ettiği hakları ya da aldığı alanları işgal etmeye yönelmiştir.

LGBT hareketinin kazanımlarının büyük bir kısmı kadın hareketinin kazanımlarını asimile ederek ve kadın ismini yok ederek gerçekleşmektedir.

Yukarıda verilen örnekler ve benzeri konularda LGBT hareketi bir başarı kazandığında bu başarı, çoğu kez kadınların hak ve kazanımlarının daralmasına yol açmaktadır.

Aşağıda Kadıköy Belediyesinin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlaması için yayımladığı bir afiş görülmektedir. Afiş sözüm ona “Kadınlar Günü” hakkındadır; afişte “lezbiyen”, “trans”, “biseksüel”, “interseks” vardır ama “kadın” yoktur! “Kadınlar Günü” afişi LGBT ideolojisi tarafından işgal edilmiştir.


(24)

*

Kadının Erkek Üzerinden Tanımlanması

Bu konudaki son örnek ise bütün bu örneklerin hepsini aşan niteliktedir. LGBT ideolojisinin “kadın”sızlaştırma uygulamaları, kapsayıcılığın yanı sıra “ikili cinsiyet dilinin yok edilmesi” ve yerine yeni bir dilin oluşturulması gibi gerekçelerle açıklanmaktadır. Bu durumda kadın ve erkek sözcüklerinin istikrarsızlaştırılması anlaşılır bir durumdur. Ancak aşağıdaki örnek bunun hiç de böyle olmadığına açık bir kanıttır.

 

(25)

 

Johns Hopkins Üniversitesinin LGBTQ Sözlüğü’nde lezbiyen sözcüğü daha önce “duygusal, romantik ve/veya seksüel olarak kadınlara ilgi duyan kadın” olarak tanımlanıyorken bu tanım değişmiş ve “kadın (woman)” sözcüğü yerine  “erkek olmayan (non-men)” ifadesi kullanılmıştır.

Kapsayıcılık adı altında “kadın” ifadesi yok edilmiş ve “kadın” sözcüğü “erkek” kavramı merkeze alınarak tanımlanmıştır.

“Kadın”ı, “erkek olmayan” diye tanımlamak, heteronormatif ilişkilerin en katı şekilde yaşandığı toplumlarda bile görülmüş bir şey değildir. Bunu “kapsayıcılık” diye savunmak ise muhatabını aptal yerine koymaktan fazlasıdır. 

Bu değişikliğe gösterilen tepkiler sonucunda üniversite, söz konusu sözlüğü web sitesinden kaldırmıştır (26).

*

Bir kavram en kaba hâliyle kendi ilgili olduğu nesne ya da olguların belli bir kısmını kapsayan “tanım paketçiği”dir. En güçlü olanlar da dahil hiçbir tanım/kavram o alandaki nesne ya da olguların tamamını kapsayamaz, kapsaması da gerekmez. Çünkü hiçbir alandaki nesne ya da olgular yekpare ya da homojen değildir.

Bir genelleme olup da istisnası olmayan hiçbir şey yoktur. Bu istisnaları toplayıp bu genellemeyi yıktığınızda ayakta hiçbir şey kalamaz. Her sınıflama bütünün iyi bir görünüşü için gereklidir. Ancak sınıflamalar, sınıflar arasındaki sınır durumları ve sınıfların çeperlerini yeterince temsil edemez.

Sınıflamalar, doğada, nesneler dünyasında ve toplumda görülen geçiş durumları ve belirsizliklerden çok en karakteristik olan durumlara odaklanır. Ancak bu durum sınıflamanın gerekliliğini ve işlevini azaltmaz; yeter ki o sınıflandırmanın sınırlılıkları bilinsin.

*

İstisnalar İdeolojisi

Queer teori, birçok “sınır silici ideoloji” gibi bir istisnalar ideolojisidir. Bu ideolojiyi savunanlar, kendi ideolojik nişlerini oluşturmak için var olan kavramları istikrarsızlaştırmaktadır. Ancak bu tutum, zaman zaman hokkabazlığa varan zorlamalara yol açmaktadır. Bu mantık kadın ya da erkek kavramını istikrarsızlaştırmak için bu kavramların kapsamadığı sınır örnekleri alır ve temsil oranına bakmaksızın merkeze yerleştirir.

“Kadın” kavramını kapsayıcı olması için öyle kökten genişletmektedirler ki her şeyi içine alan bu kavram, belirsizleşip ortadan kalkmaktadır.

Bir nesnenin ya da kavramın sınırı, sadece onu sınırlayan değil aynı zamanda oluşturan şeydir. Bir nesneye ya da kavrama varlığını veren şey onun sınırıdır. Bir ülkenin sınırı ortadan kalktığında o ülke genişlemiş olmaz tersine o ülke ortadan kalkar. Bu anlamda bir şeyin sınırı, o şeyin üzerindeki baskı değil onun varlığının bir çerçevesidir.    

“Kadınların rahmi vardır ya da kadınlar adet görür” dendiğinde bu saptamaları geçersizleştirmek için “her kadının rahmi yoktur, rahmi olan her insan da kadın değildir” der ya da “adet görmeyen kadınlar kadın sayılmıyor mu?” diye itiraz eder. Bu nedenle kadınlar değil “rahimliler”, “adet gören bireyler” gibi ifadeler kullanır; rahim ya da adet görme ile kadınlık arasındaki doğal bağı koparır.

Evet gerçekten de bazı kadınların rahmi ameliyatla alınmıştır ya da doğuştan yoktur. Bu o insanları kadın olmaktan çıkarmaz. Ancak burada bir mantık hilesi yapılmaktadır.

Bilindiği gibi insan türü iki böbreklidir. Ancak her insanın iki böbreği yoktur; her 1000 insandan birinde tek böbrek çok daha nadiren de üç böbrek vardır.

Queer teorinin yukarıdaki mantığını buraya uygularsak, “insanda iki böbrek vardır” önermesi yanlıştır. Çünkü her insanda iki böbrek yoktur; böbreği olan her canlı da insan değildir.

Oysa “insanda iki böbrek vardır” önermesi, insan popülasyonundaki bütün olasılıkları ele aldığınızda olasılıkların toplamının yoğunlaştığı merkezi ifade eder. Binde bir görülen tek böbrekli insanların ya da çok daha nadir görülen çok böbrekli insanların olması “insan türü iki böbreklidir” yargısını yanlışlamaz.

*

Kuralı Destekleyen İstisnalar

“İnsanlar 5 parmaklıdır” dendiğinde ne kadar belirli, ne kadar kapsayıcı, tanımlama gücü ne kadar yüksek bir şey söylemiş olsanız dahi 3, 4, 6 ya da 7 parmaklı insanları kapsamaz. Ancak 3, 4, 6 ve 7 parmaklılık, insanın 5 parmaklı yapısının istisnaları gibi görünse dahi aslında 5 parmaklılığın bir görünümüdür. 5 parmaklılığın istisnalarının hep 5 parmaklılığın “çevresinde”olması, “insan 5 parmaklıdır” yargısını çürütmez, tersine güçlendirir. “İnsan 5 parmaklıdır” yargısının istisnaları gelişigüzel değildir; kuralın çevresinde, kuralı işaret ederek konumlanmışlardır. Bu anlamıyla 4, 6,7 parmaklılık, 5 parmaklılığın karşıtı değil varyasyonudur.

 “İnsan 5 parmaklıdır” yargısının istisnaları olan 3, 4, 6, 7 parmaklılık, 5 parmaklılığın istatistiksel konumunun devamıdır ama hiç 40, 97 ya da 483 parmaklı insan yoktur.

Bu az sayıda istisnanın olması, bu önermeyi geçersiz kılmaz. İnsanların çoğunun elinde 5 parmak vardır. 6 ya da 7 parmaklı insanlar da vardır, 3-4 parmaklı insanlar da… Bunların varlığı, “insan 5 parmaklıdır” önermesini çürütmez.

Bir normun dışında kalan örnekler normu yok etmez.  3, 4 veya 6 parmaklı insanların varlığı, insanların büyük bir kısmının 5 parmaklı olduğu gerçeğini çürütmüş olmaz.

Belli bir konudaki bir yargı, o konudaki “ağırlıklı durumu” betimler ve bu konudaki olgular bu yargının etrafında kümelenir.

“İnsan 5 parmaklıdır” demek, bu konudaki olguları (dünyadaki bütün insanları alıp her birinin parmak sayısına bakıldığında) topladığımızda bu olgu bulutunun ağırlık merkezi 5 parmaklılıktır anlamına gelir. İnsan 5 parmaklıdır önermesi, olgu bulutunun TAMAMINI değil ODAĞINI gösterir. Bu anlamda 3, 4, 6, 7 parmaklılık, bu olgu bulutuna dahildir ve “insan 5 parmaklıdır” önermesine aykırı değildir.

Bir kuralın istisnaları, kuralın dış çeperine yakın ve istatistiksel dağılımı kuralı işaret ediyorsa “kuralı destekleyen istisna”dır. 6 parmaklılık, 7 parmaklılık, 2, 3, 4 parmaklılık insan türünün 5 parmağı olduğu kuralını destekleyici istisnalardır çünkü 5 parmaklılığı desteklemekte, ona yakınsamaktadır.

İstisnaların yakınsadığı şeye kural denir. Kural, istisnaların etrafında dolandığı şeydir.

*

“Cis” Olduğunu Bilmeyen Kadınlar

İnsanların büyük çoğunluğu “sıradan cinsel” ya da “düzcinsel”dir; gündelik kullanımıyla ve “bildiğimiz anlamda” erkek ve kadındır. İnsanların ezici bir çoğunluğu “penisi olan erkek”, “vajinası olan kadın”dır. 

“Kadın nedir?” sorusunun yanıtı queer teorinin söylediği gibi belirsiz değildir.

Dünyada kadın olarak tanımlanan insanların %99’unda XX kromozomu vardır.

Dünyada kadın olarak bilinen insanların %99’unun vajinası vardır.

Dünyada bebeklerin %100’ünü vajinası olan, XX kromozomu olan insanlar doğurmuştur.

Yani “kadınların XX kromozomu vardır”, “Kadınların vajinası vardır”, “Çocukları kadınlar doğurur” yargıları, zorlama örneklerle çürütülemeyecek kadar gerçektir.

Doğurgan olmayan kadınlar kadın doğurganlığına karşıt bir durum oluşturmaz, doğurganlığın bir varyasyonudur.

Kadın kavramının içine giren, kadın kavramının kastettiği insanların %99’unun özellikleri aynıdır; kadınların %90’ında vajina, vulva, adet görme, doğum olanağı, rahim vs. vardır. Queer teorinin savunucuları, bu özelliklerin bazılarının olmadığı kadınlara dikkat çekip bunu kadın kavramını tahrip etmek için kullanmaktadır.

Queer teori savunucuları, yukarıda tanımlandığı gibi bildiğimiz sıradan anlamıyla kadını, “cisgender” diye tanımlamakta ve böylece “transgender” ın karşısındaki bir konuma koymaktadır. Cisgender, “biyolojik cinsiyeti ile toplumsal cinsiyeti birbiriyle örtüşen“ anlamına gelmektedir.

“Cis” ifadesi, ilk olarak 1991 yılında Alman seksolog Volkmar Sigusch tarafından kullanılmıştır (27). V. Sigusch’un ürettiği “cis” kavramı, bugün queer teori ve etki alanında yaygın kabul gören ve kullanılan bir kavramdır.

V. Sigusch, “çocukların yetişkinlerle cinsel ilişkiye girdiklerinde mağdur olmadığı”nı, bu tür suçların “mağduru olmayan suçlar” olduğu için cezalandırılmaması gerektiğini savunanlardan biridir (28).

V. Sigusch, pedofiliyi meşrulaştıran veya zararsızlaştıran bu tutumunu değişik tarihlerdeki birçok yazı ve beyanla sürdürmüştür (29).

İnsanların %99.9’u,  bu terminolojiyle söylenecekse “cisgender”dir. Türün devamı bunun kanıtıdır. İnsan türünün milyonlarca yıllık devamlılığı kesinlikle ve kesinlikle “cis erkek” ve “cis kadın”ların istikrarlı bir şekilde çiftleşmesinden kaynaklanmıştır.

Milyonda 1 rastlanan şey de görülmektedir, %99.9 rastlanan da… O da vardır bu da vardır. Peki bunların rastlanma sıklığı, birinin çok çok sık görülürken diğerinin çok çok nadir olması bize hiçbir şey ifade etmiyor mu?

Burada insanların haklarından ya da az rastlanan insani varyantların önemsiz olduğu asla kast edilmemektedir. Söylemek istenen şey çok az rastlanan varyantların, çok sık rastlananlardan oluşan kuralı tamamen geçersizleştirmek için kanıt gösterilemeyeceğidir. 1/100 bin görülen bir olgu, %99 görülen bir olgudan çıkarılmış kuralı çürütmüş olamaz.

Peki bu niçin yapılmaktadır? Trans ifadesi tanımlamak istenen şeyi tanımlıyorken niçin bir de “cis” ifadesi üretilmiştir? Böyle bir kavram niçin gereklidir?

Bunlar masa başında üretilen sanal kimlikler; istisnai durumları, çan eğrisinin 3-4 standart deviasyon ucunda görülen bir şeyi merkeze alıp çan eğrisinin tepesine yerleştirme çabasıdır.

Queer teori biyolojik cinsiyet tanımlamalarını geçersiz ilan etmektedir.

Bu görüşe göre “yeryüzündeki insan sayısı kadar çok cinsiyet olabilir” (30).

Yine biyolojik cinsiyetin geçersizliğini kanıtlamak için interseks bireyler gösterilmektedir. İnterseks şöyle tanımlanmaktadır:

“İnterseksin tıbbi açıklaması “anormal üreme ve cinsiyet organlarıyla doğmuş olandır.” İnterseks bireyler birçok insandan daha farklı dış cinsiyet organlarına, iç üreme organlarına ve/veya iç salgı bezlerine sahiptirler.” İnterseks toplumda %0.07-0.05 (10 binde 5 ile 7) sıklıkta görülmektedir (31).

“İnterseks normaldir” demek, doğada görülen her anomaliyi bir varyasyon ya da statü olarak görmektir. Çeşitleme ile anomali arasındaki farkın temelinde işlev vardır.

Tek ya da üç böbreklilik bir varyasyon değil anomalidir. Doğada görülen her olgu, görülme sıklığı dikkate alınmaksızın sırf görülüyor olması nedeniyle varyasyon kabul edilemez.

*

İnsan dünyayı tanımlarla anlamlandırır. İnsanın dünyayı kavraması için sınıflandırması gerekir. Bu, insanın dünyayla kurduğu ilişkide bir zorunluluktur. Ancak her tanım genel bir yargıdır. Hiçbir tanım, o alandaki her olguyu kapsayamaz. Yani her tanımda mutlaka istisnalar olacaktır. İstisnası olmayan bir tanım neredeyse hiç yoktur. Aşağıdaki 3 önermeyi ele alalım:

Önerme: “İnsan türünün erişkinlerinin boyu 1 metre ile 2 metre arasındadır.”

Önerme: “İnsan türünün erişkinlerinin boyu 2 metre ile 5 metre arasındadır.”

Önerme: “İnsan türünün erişkinlerinin boyu 500 metreden uzundur.”

İnsan türünün erişkinlerinin %99’u için birinci önerme geçerlidir. Ancak 1 metreden kısa veya 2 metreden uzun insanlar da olduğundan dolayı bu önerme TAMAMEN doğru değildir.

2. önermeyi de yanlışlayan birçok olgu vardır. Çok az sayıda insanın boyu 2 metreden fazladır, çoğu insanın boyu 2 metreden kısadır.

3. önerme ise bütün olgular tarafından yanlışlanmaktadır (Hiçbir insanın boyu 500 metreden uzun değildir).

Her üç önerme de tamamen doğru değildir. Her üç önermeyi de yanlışlayan olgular vardır. Ancak bu 3 önermenin her biri olgusal karşılık bakımından aynı değerde değildir. 2. önerme büyük oranda yanlış, 3. önerme ise tamamen yanlış olduğundan her ikisi de kullanışsızdır. 1. önerme TAMAMEN doğru olmasa da BÜYÜK ORANDA doğrudur ve pratikte oldukça kullanışlıdır.

Bu nedenle bu üç önermeyi, “her üçü de yanlıştır” diyerek aynı torbaya dolduramayız. 

*

Sınır Silici İdeolojilerin Düşünme Algoritması

Sınır silici ideolojiler şöyle bir algoritma ile düşünür: Hâlihazırda kullanılan dolaşımdaki bir tanım/kavram alınır. Önce onun kökenine bakılır; tanımın/kavramın oluşum sürecindeki belirsizlikler, zigzaglar, alternatif olasılıklar alınıp bugünkü istikrarlı tanım/kavramın ana unsuru gibi kabul edilir.

Ele alınan tanım/kavramın istisnaları alınıp o tanım/kavramın içeriğiyle oranı dikkate alınmaksızın tanım/kavramla çarpıştırılır. O tanım/kavramın açıklama gücü ve içerdikleri yok sayılır ya da azaltılır; istisnaları ise çoğaltılır ve mutlaklaştırılır.

Ele alınan tanım/kavramın sınır bölgelerindeki belirsizlik ve çokluklar o tanım/kavramın merkezine getirilip kavram içeriği olarak bunlar öne çıkarılır.

Böylece bu tanım/kavramın artık olgularla yeterince uyuşmadığı, yeterince açıklama gücü olmadığı kanıtlanmış olur. Tanım/kavram yeterince istikrarsızlaştırıldıktan sonra o kavram ve etki bölgesi, dış etkilere açık hale gelmiştir.

Artık o tanım/kavramın arsasında, yıkılan tanım/kavramın molozları arasına istenen her şey yapılabilecek durumdadır. Söz konusu tanım/kavram yıkıldıktan sonra oluşan boşluğu “bu konuda bir tanım yapmak zordur”, “bu konuda bir sınır çizilemez” gibi ifadelerle doldurmak geçici bir çözümdür.

Bu aşamalardan sonra artık “rebuilding” (yeniden inşa etmek), “rethinking” (yeniden düşünmek), “reconstruction” (yeniden yapmak) gibi sözcüklerle başlayan binlerce makaleyi dolduracak bir arsa üretilmiştir.  

*

Queer Feminizm Neyi Sorun Eder?

Queer teori tarafından işgal edilmiş feminizmin gündem listesinde yurtlarda tecavüz edilen çocuklar ilk 10’da bile yer almaz ama hormon bloklama tedavisinin ergenlikten önce başlama konusu listede baş gündemlerden biridir. 

Yine “queer işgali altındaki feminizm”in gündem listesinde çocuk “gelinler”, on binlerce kız çocuğunun okumaması, klasik ve gereksiz sorunlar olduğu için neredeyse hiç yer almaz ama Kanada’da trans bir kadının ağdacıya alınmaması bir hak ihlali olarak zirveye oturabilir.

San Fransisco’da sokakta doğum yapan evsiz kadın, “queer işgali altındaki feminizm”in gündemine giremez (32).

Ama “kime hangi pronoun ile hitap edilir sorunu” o gündemden hiç çıkmaz.

*

Yurtlarda tecavüz edilen çocuklar, çocuk “gelin”ler, on binlerce kızın okumaması ya da kadınların evlerdeki bedava emeği gibi başlıklar “klasik feminizm”de birer gündem başlığı olabilir. Feminizmin sosyalist rengi ağır bastıkça bu maddeler gündemde daha da ön plana çıkar.

Ancak queer feminizm, daha uzun ve doğru bir ifadeyle “queer teori tarafından işgal edilmiş olan feminizm”de bu başlıklar hiçbir zaman gündem olmamıştır.  Queer feminizmin gündeminde öne çıkan başlıklar “trans çocukların ergenlik öncesi hormon blokaj tedavisi”,

“trans kadınların ağdacıya alınmaması”, “fuhuşun “seks işçiliği” olarak tanımlanması”, “transların ABD ordusuna alınması”, “sporda trans kadınların kadın kategorisinde yarışması” gibi başlıklardır.

*

Görüldüğü gibi feminizm ile queer teori, çıkış noktalarında olduğu kadar gündemleriyle de oldukça farklı iki ideolojidir. Bu bir sürpriz değildir çünkü çıkış noktaları ve kök tanımlar farklı olduğunda bunların pratik sonuçları da kaçınılmaz olarak birbirinden farklı olacaktır.

Feminizm ile queer teori birbirine denk birer ideoloji değildir. Feminizm hızla queer teori tarafından dönüştürülmekte ve feminizmin içeriği queer teorinin içeriğiyle doldurulmaktadır. Bu durumu tam olarak tanımlayabilmek için şunu ortaya koymak gerekir:

Feminizm queer teori tarafından hızla işgal edilmektedir. Feminizm doğal varlığını sürdürmek istiyorsa bu ideolojik işgali görmek ve buna karşı ideolojik mücadele vermek zorundadır.

Bu süreç şimdiye kadar olduğu şekilde ve hızda devam ederse yakın gelecekte feminizm tamamen “kuirize” olacak ve feminizmden geriye feminizm namına bir şey kalmayacaktır.


EDEBİYATLA AHMAKLAŞTIRMA FELSEFEYLE ÇÖKERTME 5. CİLT

 

Taylan Kara

Kaynaklar

10. Jason W. Moore, Raj Patel, Yedi Ucuz Şey Üzerinden Dünya Tarihi, Kapitalizm, Doğa ve Gezegenin Geleceği Hakkında Bir Rehber, Kollektif Kitap, 2019, İstanbul.

14. https://www.youtube.com/watch?v=X4SEEKYmxys (Erişim tarihi: 01.08.2023)

27. https://en.wikipedia.org/wiki/Volkmar_Sigusch (Erişim tarihi: 01.08.2023)

28. https://www.jstor.org/stable/44862298?seq=2 (Erişim tarihi: 01.08.2023)

31. https://en.wikipedia.org/wiki/Intersex (Erişim tarihi: 01.08.2023)

343 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page