top of page

KİTLESELLEŞMİŞ BİR SINIR SİLİCİ İDEOLOJİ OLARAK "TBGL" İDEOLOJİSİ (1. bölüm)


                                İnsani bilimler, yeni kategoriler, yeni şık kutuları yarattığında aynı zamanda bu kutulara yerleşmeye hazır insanları da üretir.                                                                                                                Jean-François Braunstein (1)             

Sınır silici ideolojilerden en etkili ve yaygın olanı, cinsiyet alanıyla ilgili olanıdır. Bu bölümde güncel LGBT hareketini ve bu hareketin felsefi omurgasını oluşturan queer teorisinin bazı tezlerini ele alacağız. Bu yazı boyunca queer teori ya da LGBT hareketi ifadeleri sık sık birbirinin yerine kullanılacaktır. Bu yazı LGBT hareketinde baskın olan anlayışa ve hareketin güncel toplumsal çıktılarına odaklanacaktır.

*

Felsefe ya da edebiyatta bir disiplinin “gövdesine eklenmek”, zamanın imbiğinden geçmek ve çeşitli düzeylerde eleştiri süzgecinden geçmeyi gerektirir. Ancak bazı felsefi görüşler ya da yazarlar, bu aşamaları atlayarak hiçbir eleştiri süzgecinden geçmeden, eleştirel akılla hiçbir düzeyde temas ettirilmeden olduğu gibi topluma, akademilere ve kültür dünyasına pompalanmaktadır.

Bu felsefeler ve felsefeciler sistematik bir şekilde ithal edilerek, ülkenin kültür dünyasında ve akademilerde baskın hale getirilmektedir.

Buna en tipik örnek bugün LGBT hareketinin en önemli teorisyeni olan Judith Butler ve fikirleridir. Bu isim akademilerde adeta bir peygamber gibi anılmaktadır. J. Butler’ın düşünceleri aktarılırken en yaygın görülen tavır, bir tartışma oluşturmadan, adeta doğal ve genel bir doğrudan söz etmektir. Türkiye’de bugün eli kalem tutan, yazan, düşünen, yayın yapan, o felsefeye uygun hareket eden yüzlerce Butlercı ya da Butlerist vardır.

Sırtını o an baskın olan kültürel iklime dayamak ve bu doğrultuda bilgi üretmek, bilgi ve düşünce üreten kurumlarda konfor edinmenin en sık rastlanan yoludur.

J. Butler düşüncesi üzerine çalıştığı için Butlercı, K. Marx çalıştığı için Marksist, M. Foucault felsefesini çalıştığı için Foucaultcu olmak… Mikroskop başında lamdaki bakteriye bakan laborantın bakteriden etkilenmesi bir dereceye kadar olağan karşılanabilir.

Ancak mikroskop başındaki araştırmacı, inceleme nesnesine, lamdaki bakteriye torpil yapmamalıdır.

Bir akademisyenin çalışma nesnesine esir düşmesi ya da bilgisiyle “kontamine olması” ne kadar meşrudur?

Bu saptama, “Türkiye’de niçin bu kadar çok “phd etiketli Butlercı” akademisyen var?” sorusuna verilecek cevaplardan birisine de çerçeve oluşturacaktır.

Türkiye’de, cinsiyet ya da feminizm araştırmaları alanında açık ara baskın olan birkaç akımdan biri Butler düşüncesi ya da queer teoridir. Türkiye’de J. Butler’ın düşüncesini merak edenler, Butler’ın kitaplarını, yazdığı makaleleri, onlar üzerine yazılmış makaleleri, fikirlerini destekleyici bir tarzda ele alan sayısız makaleyi bir çırpıda bulabilir. Ancak on binlerce sayfayı okuduktan sonra mevcut külliyatın yüzde biri oranında bile olsa bu fikirlerin eleştirilerine rastlayamaz.

Türkiye’de Butler düşüncesine pozitif yaklaşan yüzlerce makale, on binlerce sayfa kitap vardır ama bu düşünceyi olumsuz eleştiren makale ya da kitap bulmak neredeyse imkânsızdır. Olur da eleştiren yazılara rastlansa dahi bunların büyük bir kısmının Butler’ın temel varsayımlarını olduğu gibi kabul ettiği görülür.

Bir görüş hiç mi eleştirilemez?

Türkiye’de kültür alanında sık sık “tek kale maçlar” oynanır.  Son derece “doğal” gerçeklermiş gibi üzerlerine on binlerce sayfa literatür oluşturulan bazı felsefi düşüncelerin iddiaları tartışmaya açılmalıdır. 

Düşünce dünyasında bu türden tek kale oynanan maçlar, sırf bu nedenle dahi bir şüphe konusu olmalıdır. Bir düşünce yüzlerce kanaldan topluma pompalanırken o düşüncenin eleştirisine hiçbir yerde rastlanmıyorsa bu durum “doğal” kabul edilemez.

*

Bu yazının konu aldığı alan mayınlı bir alandır. Bu alanda bir tartışma yapmak neredeyse imkânsızdır çünkü bu alanda son derece örgütlü ve çok ciddi bir entelektüel baskı vardır. Bu görüşler üzerinde her türlü düşünme ve tartışma denemesi, çoğu kez “homofobik”, “transfobik”, “faşist“ gibi ifadelerle etiketlenmenize neden olur.

Bu bakış açısı, benzesin ya da benzemesin her görüşü kolayca aynı torbaya doldurabilir:

“Suriyelilere ölüm” diye sokağa çıkan da ırkçıdır, ülkedeki göçmen politikasını eleştiren de…

Bir insanı felç etmenin en kolay yolu, onu kendisinin “ne olmadığını” açıklamaya mecbur bırakmaktır.

Bu konuda bir cümle söylemek isteyen, önce bir on dakika kendisinin asla ırkçı olmadığını, mültecilere yönelik bir tutumunun olmadığını, eleştirisinin hükümetin politikasına olduğunu anlatmak zorundadır.

Bu konu da böyle bir konudur. Bu uzun giriş bile bunun kanıtıdır.

Bu konuda en küçük bir fikir ortaya koyan kişi, konuya önce uzun uzun kendisinin ne kadar “transfobik olmadığını”, “LGBT bireylerin ve kadınların haklarına ne kadar önem verdiğini” anlatarak başlamaktadır. Bu durum bile bu konudaki asimetriyi göstermeye yeter.

Hepsinden ve her şeyden önce baktığımız yeri ortaya koyalım. Bu yazıda şu maddeler TARTIŞILMAYACAKTIR.

1. Bütün insanlar, kamunun bütün alanlarında eşittir.

Cinsel yönelimi hiçbir insanı bir diğerinden üstün ya da aşağı kılmaz. Hiçbir cinsellik tarzı, kamusal ölçekte diğerinden daha yüksekte ya da aşağıda olamaz.

2. Eşcinsellik olarak tanımlanan şey, bir sapkınlık ya da hastalık değildir. Geçmişte böyle olmasa da tıbbi olarak eşcinselliğin tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğu görüşü bugün tamamen yanlışlanmıştır. Bu tartışmasızdır ve bu yazının konusu değildir.

3. 18 yaşını geçmiş her bireyin cinselliği onu ilgilendiren bir konudur. İki ya da daha fazla kişinin gönüllü olarak yaşadığı her türlü cinsel aktivite, kişilerin özel alanıdır; devlet dahil hiç kimseyi ilgilendirmez.

Bu 3 madde, bu yazının kapsamı dışındadır ve bu yazıdaki saptamalar, bu ön kabullerin üzerine inşa edilmektedir.

*

İki Temel Yaklaşım

Bu konudaki yaklaşımların büyük bir kısmı iki odak etrafında kümelenmektedir. İlki eşcinselliğin bir sapkınlık ya da hastalık olduğu, tedavi edilmesi ya da cezalandırılması gerektiği görüşüdür.

Bu görüşün anahtar sözcükleri "sapkınlık", "hastalık", "anomali", "tedavi", "haram" vs. sayılabilir.

Geleneksel dini görüş ve ulusalcıların bir bölümü, eşcinselliği böyle görmektedir. Geleneksel dini görüş için sayısız kaynak bulunabilir. Aydınlık çevresinin etki alanından çıkan yazıların temel kaynağı Doğu Perinçek’in yazdığı Kaynak Yayınlarından çıkan “Eşcinsellik ve Yabancılaşma” adlı kitaptaki tezlerdir (2).

Ufak tefek farklılıklar olsa da bu kitaptaki tezler temelde, geleneksel muhafazakâr tezlerle örtüşmektedir. Sadece ek olarak “yabancılaşma” ve “sınıflı toplum” kavramlarının eklenmesinden ibarettir.

Bu görüşler geleneksel muhafazakâr görüşlerle öyle çok örtüşür ki iktidarı destekleyen kalemlerin bu çevreden alıntı yapması garipsenmez ve bizzat kendileri tarafından duyurulur. Ancak bu görüşler bu yazının konusu dışındadır.

İkinci görüş ise biyolojik cinsiyet diye bir şey olmadığını, cinsiyetin bir kurgu olduğunu savunan görüştür.

Bu görüş üniversitelerde ve entelektüel dünyada açık ara baskın olan görüştür. Bu görüşü savunan birçok sivil toplum kuruluşu, AB fonları ile desteklenmektedir. Bu görüşün anahtar sözcükleri "LGBT", "trans", "queer", "toplumsal kurgu", "akışkanlık", "toplumsal cinsiyet" vs. diye sayılabilir.

*

İkiliğe Mahkum Olmak

Bu yazıda esasen bu ikinci yaklaşım ele alınacaktır. Bu görüş öylesine sistematik bir şekilde desteklenmektedir ki eşcinselliğin hastalık olmadığını kavrayan makul insanların, düşünce dünyasında rastlayabileceği neredeyse tek görüş bu görüştür.

Bu konuda sokaktaki insana neredeyse sadece iki seçenek bırakılmaktadır:

Ya heteroseksüel olmayan insanlara düşmanlık besleyecek ya da sistematik bir şekilde desteklenen bir mikrokimlik siyasetini savunacaktır.

Ya geleneksel dini açıdan bakılacak ya da AB fonlarıyla fonlanan liberal açıdan bakılacaktır.

“Eşcinsellik hastalıktır” demeyen ve eşcinselliğe düşmanlık beslemeyen insanların önünde konan tek görüş, “3 yaşında trans çocuk” diyen görüştür.

Bize sunulan sahnede 2 seçenek vardır:

Ya eşcinsellik sapkınlıktır diyeceksiniz; 

Ya da “3 yaşında trans birey” .

Bu karşıtlık sahte ve birbirini üreten bir karşıtlıktır çünkü liberal olmayanı muhafazakâr torbasına, muhafazakâr olmayanı liberal torbasına atmaktadır.

Hem “erişkin insanların cinsel yönelimlerinin dokunulmazlığını" savunurken hem  de “trans çocuk” demenin ve bunu kışkırtmanın “bir çocuk istismarı olduğunu savunmak" gibi bir seçenek verilmemiştir.

Bu konu eksenindeki her gerilim bu iki tutum odağını güçlendirmektedir ve gerilim arttıkça bu eksen dışında bir duruşun çıkması olanaksızlaşmaktadır.

Bu nedenle eksenin iki tarafı da bu gerilimi tırmandırmak ister.

Yazı boyunca gerekçelendirilecek ve yazının sonunda söylenecek şeyi burada şimdiden söyleyebiliriz:

Queer teorinin pratikteki sonucu bağnazlığı, muhafazakârlığı ve gericiliği pekiştirmektir. 

*

Sistematik Destek

Queer teori, felsefedeki onlarca farklı düşünce akımından sadece biridir. Ancak queer teori ve bunun toplumsal çıktısı olan LGBT hareketi, ilginç bir şekilde gelişmiş Batı ülkeleri tarafından sistematik biçimde desteklenmektedir. Günümüzde hiçbir düşünce akımı ya da siyaset, bu kadar net bir biçimde devletler tarafından desteklenmemektedir.

 

(3)

*


(4)


 Türkiye’de bu alanda kurulan ve çalışan onlarca kuruluşa, AB ve ABD fonları tarafından milyonlarca dolar/euro para aktarılmaktadır.

Dünyada birçok vahşeti destekleyen, milyonlarca insanın ölümüne neden olan devletler niçin bu düşünceyi finanse etmekte ve ısrarla topluma enjekte etmektedir? Ya da milyonlarca insanın en temel haklarını tereddütsüz çiğneyen bir düzen, niçin insanların cinsel kimliklerine başka hiçbir konuda göstermedikleri kadar çok saygı göstermekte ve bu konuda aşırı hassasiyet içindedir?

Bu soru geçiştirilebilecek bir soru değildir. Tersine bu bölüm boyunca her sayfaya eşlik etmesi gereken temel bir soru olmalıdır.

*

Bugün dünyaya hâkim olan sınıf sermaye sınıfı, hâkim olan düzen sermayeciliktir. Bu düzenin liderliğini ağırlıklı olarak Avrupa ve ABD sermayesi yapmaktadır. LGBT ideolojisi dünyanın Türkiye de dahil her yerinde muhalefete yerleşmekte ve ağırlığını koymaktadır. Türkiye gibi toplumu “muhafazakâr” olarak sınıflandırılan bir ülkede dahi gündemiyle muhalefeti belirlemekte, sokak gücü olarak kendini göstermekte ve düşünce dünyasındaki etkili konumuyla diğer bütün muhalefet unsurlarını kendine uydurmaktadır. Verilen sistematik destekler sayesinde büyüyen bu hareket, bu ivmeyle çok yakın bir gelecekte muhalefetin en baskın belirleyici damarı olacaktır.

Muhalefete ağırlığını koyan ve kendini radikal muhalif bir yerde konumlandıran LGBT ideolojisi, Avrupa ve ABD sermayesinin kurumlarının tamamında desteklenmekte ve bu kurumların hiçbirinde LGBT ideolojisi düşman bir ideoloji olarak görülmemektedir.

 (5)

*

Akademi-STK-Medya Üçgeni

Akademi, sivil toplum kuruluşları (STK) ve medya üçgeninden oluşmuş bir kimlik endüstrisi, mikrokimlik sanayisi vardır. Bunlar adeta birer kimlik üretme fabrikası gibi sürekli masabaşında kimlik üretmektedir. Queer teorinin toplumsal çıktılarını bu üçgen çok açık bir şekilde desteklemektedir. Kitabın diğer bölümlerinde bu üçgenin akademi köşesi detaylarıyla ele alınmıştır.

Sadece ana akım kabul edilen değil aynı zamanda muhalif medyada da değişik şekillerde düzenli olarak gündemden hiç düşmez. 

(6)

Hamile oyuncunun bebeğiyle ilgili yazdığı “kız mı erkek mi yoksa nonbinary bebek mi bilmiyoruz, 18 yaşına geldiğinde öğreneceğiz” anlamına gelen bir paylaşımı ya da gebe bir kadının erkek olduğunu beyan edip erkek giysileriyle verdiği bir poz “trans gebe erkek” başlığıyla bir dergide hemen kapak olmaktadır.

Bu konudaki en küçük bir ayrıntı bile sürekli öne çıkarılıp gündemde tutulmaktadır.

 

(7)

*

 

 

(8)

 

“İtalyan lüks markası” Gucci reklamlarında Judith Butler’ın kitaplarını sık sık kullanır. Sadece kitapları değil J. Butler’ın ideolojisi de Gucci’nin sık sık işlediği temaların başında gelir. 

(9)

Netflix dizilerine şöyle bir göz atmak bile bu olguyu görmeye yeter. Bu ideoloji bütün dünyada son derece sistematik olarak yaygınlaştırılmaktadır. Bu işçiliğin sonuçları giderek daha fazla görünür olmaktadır. 

2021 yılında yapılan bir araştırmada kendini LGBTQ olarak tanımlayanların %20.8’i “1997-2003 arasında doğmuştur. Bu oran 1981-1996 arasında doğanlarda %10.5, 1965-1980 arası doğanlarda ise %4.2’dir.

 (10)

*

Bu alanda her türlü sosyal ve akademik çalışma teşvik edilmekte, maddi olarak desteklenmekte, destek verilirken bu alanlar özellikle tercih edilmektedir. Queer teori, akademik camiada açık ara en popüler konudur. Queer teori ve bu alanda öncü çalışmalar yapmış olan Judith Butler adeta bir tür “resmi olmayan devlet filozofu”dur. 

Batıda bu alanda yapılan çalışmalar, yazılan kitaplar neredeyse günü gününe çevrilip yayımlanmaktadır. J. Butler’ın üç gün önce yaptığı sıradan bir konuşma, neredeyse hepsi AB ve ABD’ye bağlı kurumların fonladığı dernek ya da medya aygıtları tarafından hemen çevrilip dolaşıma sokulmaktadır.

Bu toplumun fikir dünyasında bu düşünceler canlı tutulmakta, bu düşünceler sürekli güncellenip organize bir şekilde toplumun düşünce havuzuna verilmektedir.

Bu alandaki sadece klasik kitaplar değil aynı zamanda en sıradan metinler bile Türkiye’de sosyal bilimler alanında bir çalışma nesnesi olmaktadır.

Queer teori, öylesine teşvik edilmektedir ki tarih, bu ideolojinin iddialarıyla yeniden yazılmaktadır. Queer ideolojisinin tezleri, tarihi olgulara zorla giydirilmekte, olgular teoriye uymayınca zorlama yorumlarla yeni bir tarih üretilmektedir.

Örneğin 2023 yılında “Cambridge Archaeological Journal” adlı dergide yayımlanan makalede tarih öncesi 1252 mezar incelenmiş ve “non-binary insan” aranmıştır. İncelenen mezarların içindeki malzemelere göre (silah ya da süs eşyası vs.) bu insanların non-binary olup olmadıkları araştırılmış, %70’inde veriler yetersiz gelmiş, kalan %30’un da %90’ında biyolojik cinsiyet ile toplumsal cinsiyet birbiriyle uyumlu olarak bulunmuştur (11).

İncelenen mezarların %2.9’unda eşyalarla biyolojik cinsiyet birbiriyle uyumsuz bulunduğu için yapılan yorum şudur:

Tarihsel olarak, non-binaryleri artık bir kuralın 'istisnası' olarak değil, resmi olarak kabul edilebilecek, korunabilecek ve hatta saygı duyulabilecek ‘azınlıklar’ olarak ifade edebiliriz (12)”

Çalışmanın çürük yöntemi, yazarlarının ve yorumcuların queer teoriyi desteklemek için yaptığı zorlama yorumlar, olguları takla attırmaya çalışmaları, zorla kanıt üretme çabaları, queer teoriyi desteklemek isterken kendi tezlerini çürütmeleri burada ele alınmayacaktır.

Günümüzde sosyal bilimlerde bu kadar ayrıcalık tanınan queer teoriden başka bir ideoloji bulmak çok zordur.

*

LGBT ideolojisi, Batı sermaye sınıfının devlet aygıtlarından kültür kurumlarına, akademilerinden büyük şirketlere kadar sistematik olarak tereddütsüz desteklenen bir ideolojidir.

LGBT ideolojisinin genel konumundan söz ettikten sonra bu aşamada queer teorinin içeriğini tartışalım.

EDEBİYATLA AHMAKLAŞTIRMA FELSEFEYLE ÇÖKERTME 5. CİLTTEN



DEVAM EDECEK


Taylan Kara

 

Kaynaklar

1. Jean-François Braunstein, Felsefe Çıldırdı, Raskolnikov Kitap, İstanbul 2021.

2. Doğu Perinçek, Eşcinsellik ve Yabancılaşma Kaynak Yayınları, İstanbul 2020.

11. file:///C:/Users/hp/Downloads/error-or-minority-the-identification-of-non-binary-gender-in-prehistoric-burials-in-central-europe%20(1).pdf

420 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page