top of page

İNSANIN MİKROKİMLİKLERE PARÇALANMASI


Özet:

Bir insanın dinine, etnik aidiyetine, mezhebine, cinsiyetine, cinsel tercihlerine gösterilen aşırı saygı ve vurgu o insanın emeğinden söz etmemek içindir.

Bir insanın emeğiyle geçiniyor olmasının üzerinden atlamak için o insanın etnik kimliği ya da mezhebi üzerinde uzun uzun durulur.

*

Bir insanı derisinin rengine, yatakta kiminle seks yapıyor olmasına göre tanımlamak insan kavramının kapsayıcılığını parçalamak ve insanı tarihin kurucu bir öznesi olmaktan çıkarmaktır.

*

İnsan birçok kimliği olan bir varlıktır ancak insan bir “kimlik varlığı” olamaz.

*

Oysa bize gereken şey, insan tanımının her bir parçasını inkâr etmeden ancak parçaların bir ya da birkaçına da indirgemeden parçaların toplamından fazla olan bir insan tanımına ulaşmaktır.

*

İngiltere tarihinin muhtemelen en sağcı ve en sermaye yanlısı hükümetlerinden biri, bakanlarının etnik kökenleri öne çıkarılarak alkışlanmaktadır.

“En İngiliz” politikaların “en az İngiliz olan kişiler”tarafından uygulanması, “çeşitlilik”, “etnik kökenlere saygı” olarak yorumlanmaktadır.

**


Siz kimsiniz? Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Ahmet Yılmaz diye bir insan düşünelim. Bu kişinin kişisel özelliklerini listelemeye çalışalım.

*Artvinli

*Borçkalı

*Kayapınar köyünden

*Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı

*Anadolulu

*Asyalı

*Kuzey Yarıküreli

*Beyaz ırktan

*Laz

*Müslüman

*Sünni

*Hanefi

*Oto tamircisi

*Otoların kaportalarının tamircisi

*Digitürk üyesi

*Kenan’ın kardeşi

*Fenerbahçeli

*Cemre ve Emre’nin babası

*Elif’in kocası

*Lise Mezunu

*Borçka Lisesi mezunu

*11 Edebiyat B sınıfından

*Ayşe ve Hasan’ın oğlu

*Abdullah ve Fatma’nın torunu

*Kızıl saçlı

*Top sakallı

*Erkek

*Kadınlardan hoşlanıyor (heteroseksüel)

*Misyoner pozisyonu sever

*Judoda sarı kuşak

*Esnaf

*MHP seçmeni

*Ozan Arif hayranı

*Emeğiyle geçiniyor

*Oto Tamircileri Odası üyesi

*Jandarma komando er

*Hepsiburada üyesi

*Facebook’ta Borçkalılar sayfasına üye

*BİM müşterisi

*Dünya gezegeninden

*Güneş sisteminden

*Samanyolu galaksisinden

*Yumurtayı az pişmiş seven

*Dana etini sevmeyen

*Hepatit B taşıyıcısı

*Çayı tek şekerli içen

*Tetanoz aşıları tam olan

*Solak

*Polen alerjisi olan

*Huawei telefon kullanıcısı

*Renault Clio sürücüsü

*12 No.lu sağlık ocağının hastası


Bu listeye yüzlerce başka madde eklenebilir. Bu listeye “olumsuzlamalar” da eklenirse (doktor olmayan, Arjantin vatandaşı olmayan, tilki görmemiş olan vs. gibi) bu liste binlerce madde uzatılabilir.

Bu kişi aynı anda bu listede sayılanların hepsidir. Ancak kendini tanımlarken bunların sadece bazılarını kullanır.

Eğer Ahmet o sırada Artvin’de ise “Asyalı” ya da Dünyalı olduğunu söylemesi gereksizdir. Oto sanayide kendini oto tamircisi gibi genel bir meslek üyesi olarak değil aynı zamanda kaportacı olarak da tanımlaması gerekir.

Almanya’ya gitmişse Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması öne çıkar. Tuvalet sırası bekliyorsa erkek cinsinden olması öne çıkabilir. Bir yemekte değilse yumurtayı az pişmiş seviyor olmasının bir önemi yoktur. Ahmet Mars’a gitse ve bir uzaylıyla tanışsa kendini “Kayapınar köyünden” diye değil “Dünyalı” diye tanıtması gerekir.

Kısacası bu uzun listedeki onlarca özelliğin her biri Ahmet Yılmaz’a ait olsa da bu özelliklerin çoğu ancak belli durumlarda öne çıkar, çoğu kez de neredeyse hiç kullanılmaz.

Herhangi bir insanın kimliği onlarca mikrokimlikten ve sayısız alt başlıklardan oluşsa da gündelik yaşamında genellikle bunlardan bir ya da birkaçını öne çıkarır.

Biri size “sen kimsin?” diye sorduğunda verdiğiniz yanıt, sosyal medyada bio bölümünde yazdıklarınız, varsa kartvizitinizde yazan şeydir.

-Müslümanım.

-Kürdüm.

-Erzurumluyum.

-MHP’liyim.

-Sünniyim.

-Hanefi mezhebindenim.

-Avukatım.

İnsanlar kendilerini en çok nereli olduklarıyla, dinleriyle, etnik aidiyetleriyle ya da meslekleriyle tanımlar. Bu tanımlamalar çağdan çağa da değişir.

Bir insan din merkezli yaşıyorsa, yaşamını ona göre düzenliyor, ibadet ediyor, inandığı dinin emir ve yasaklarını uyguluyorsa kimliğini buna uygun tanımlayacaktır.

Japonya’da yaşayan, Japonca konuşan, Japon kültürü denen kültür unsurlarıyla yaşamını şekillendiren biri için Japonluk kimliğinin en önemli unsuru olacaktır.

Bundan 500 yıl önce bu tanım ezici bir oranda din ya da cemaat temelliydi: Hristiyan, Müslüman, Yahudi, Alevi vs.

Ulus devletler oluştukça din temelli tanımlarla birlikte millet tanımları da öne çıktı: Arnavut, Türk, Sırp Rus vs. Bunlara meslek tanımlarını da ekleyebiliriz. Kişilerin yaşamını sürdürmek için yaptıkları, para kazandıkları meslekleri de kimlik tanımı için temel bir öğe olabilir: Mühendis, öğretmen, avukat, doktor, manav, boyacı vs.

Bütün bu anlatılanların ışığında şu soru sorulmalıdır:

Bir insan kendini tanımlarken niçin “kiminle seks yaptığı”nı kimliğinin ilk maddesine yerleştirir? Bir trans, bir LGBT birey ya da bir heteroseksüelin kiminle seks yaptığı bizi niçin bu kadar ilgilendirir?

Bir insanın kim olduğu bu kadar çok farklı şekilde tanımlanabilirken niçin ısrarla kiminle seks yaptığı, insan tanımının merkezine konmaktadır?

*

Yürüyen kimlik deposu, cisimleşmiş mağduriyet.

Yeni bir insan tanımı yapılmaya çalışılmaktadır. Aşağıdaki haberde bunun bir örneği verilmiştir.


(1)

Bu haberin içeriğinden çok haberde geçen kişinin verilme tarzı dikkat çekmektedir.

“Alevi-Kürt-biseksüel-trans bir kadın. Model, feminist, vegan, aktivist.”


Sayılan özelliklerin “modellik” hariç tutulursa haber adeta bir “mikrokimlik geçidi”, bir çeşit “cisimleşmiş mağduriyet”tir. Dinsel, etnik, mezhepsel, cinsel vs. her türlü azınlık kimliği ve mağduriyet bir kişide toplanmıştır. Biri uymazsa diğeri, “o olmazsa bu” der gibi bütün mikrokimlikler aynı anda vitrindedir. Sanki bir bilgisayar oyununda bütün tuşlara aynı anda basılmaktadır!

*

Peki bu mikrokimlik siyasetinin işlevi nedir? Yakın tarihli bir siyasi gelişme, bu türden mikrokimlik siyasetinin işlevini açık olarak ortaya koymaktadır.

İngiltere’de sağcı Muhafazakâr Parti Liz Truss’ın başbakanlığında hükümet kurmuştur. Kendini Margaret Thatcher’ın halefi olarak gören (2) L. Truss’ın kabine üyelerinin söylemlerine bakıldığında bu kabinenin “parti içindeki en neo-liberal, en sermaye yanlısı, en sosyal haklar karşıtı ve en göçmen karşıtı kişilerden oluştuğu”yorumu yapılmaktadır (3).

Artan grevlere karşı grevleri yasaklamak ve zorlaştırmak için adım atacağını ve “gerektiğinde”nükleer silah kullanmaktan çekinmeyeceğini belirten L. Truss’ın kabinesi, bu politikalarıyla değil bakanlarının etnik kimlikleriyle gündeme gelmektedir.

Kabine üyelerinin Iraklı bir Kürt, Sierra Leoneli bir siyasetçi, Hintli ya da Gana göçmeni olması bütün bu politikaları gizlemek için harika bir battaniyedir.

(4)

İçişleri bakanı olan Suella Braverman, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi”nden çekilmeyi savunması ve Britanya’nın “elini bağlayan” bazı insan hakları sözleşmelerinden çekileceklerini” belirtmesiyle değil Hint asıllı olması ile gündeme getirilmektedir.

En keskin göçmen karşıtlığını savunan bakan, “göçmen karşıtı olması” ile değil “göçmen olması” ile öne çıkarılmaktadır.

İngiltere tarihinin muhtemelen en sağcı ve en sermaye yanlısı hükümetlerinden biri, bakanlarının etnik kökenleri öne çıkarılarak alkışlanmaktadır.

“En İngiliz” politikaların “en az İngiliz olan kişiler”tarafından uygulanması, “çeşitlilik”, “etnik kökenlere saygı” olarak yorumlanmaktadır. Bu bakış açısının çeşitlilikten anladığı etnik, dinsel, mezhepsel, cinsel vs. çeşitliliktir. Ancak bu kabine üyelerin hepsinin üst sınıflara mensup kişiler olduğu, kabinede her türlü çeşitlilik varken “sınıfsal olarak tek bir sınıfın bulunduğu”gerçeğinin üstü örtülür. Cinsel, etnik, dinsel, mezhepsel çeşitlilik, SINIFSAL TEKLİK için mükemmel bir battaniyedir. Sermaye sınıfının üstün çıkarları garantideyse her türlü çeşitlilik bizzat teşvik edilir.


İnsanı mikrokimliklere gömmenin, mikrokimliklere gömülmenin temel amacı budur.


Sermaye sınıfının bu insan hakları anlayışı, asla servet dağılımından ya da eğitim, sağlık ya da beslenme hakkından söz etmez. Bu insan hakları anlayışının temel motoru “mağduriyet”tir ve temel hareket noktası mikrokimliklerdir. Bu konunun detayları “Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme” 4. ciltte ele alınmıştır.


Birçok batılı kapitalist ülkenin büyükelçiliklerinden, Alman Vakıflarından 100 binlerce euro fon alan kuruluşlar ve onların yaydığı ideoloji kendisini sık sık madun (dilsiz) ilan etmektedir. Bir de konuşabilseler neler olurdu!

*

Mikrokimlik siyaseti, güncel siyasetler içerisinde sınıf körlüğü oluşturan en önemli ve en güçlü siyaset çeşididir. 21. yüzyılda pratik hayatta geçerli tek kimliğiniz esasen sınıfınızdır; mikrokimliklerin abartılıp öne çıkarılması sınıfın gizlenmesi içindir.

Mikrokimlik siyaseti, insanın parçalanması ve aşağılanmasıdır. Her insan elbette aynı anda bu özelliklerin her birisidir ancak bunların hiçbirine indirgenemez.

Gündelik yaşamda pratik kısa yollar kullanımının bir sonucu olarak Türk, Müslüman, kadın ya da Asyalı olsa da insanın mikroskobik özellikleri, insanı oluşturan bütünlüğün kırıntıları, insan tanımının yerine geçemez.

Her bir insan beyaz ya da siyah renkli olmaktan fazlasıdır.

Her bir insan İngiliz ya da Rus olmaktan fazlasıdır.

Her bir insan kadın ya da erkeklerle yatıyor olmaktan fazlasıdır.

Artık kurucu bütünlükler yok sayılmaktadır. Oysa toplumsal bir varlık olan insanın kurucu bütünlüklere ihtiyacı vardır. Ortaklıklar yoktur artık; altı abartılı bir şekilde çizilen farklılıklar, yoksa dahi zorla üretilen ve öne çıkarılan farklılıklar vardır. Oysa tarihin bir öznesi olabilmesi için insanın ortaklıklara ve kurucu bütünlüklere ihtiyacı vardır.

21. yüzyıl bir tikellik fırtınası içinde akmaktadır. Tikellerin okyanusu, evrenseli yok etmek için her bireyi yüzlerce parçaya ayırmaktadır.

21. yüzyılın egemen tavrı, %95 örtüşen iki unsurun farklı olan %5’inden 80 ayrı farklılık çıkarmaktır. Bu bakış, insanların mevcut bütünleştiricilerini zayıflatmakta ve kimliğini parçalamaktadır.

21. yüzyılda göz önündeki devasa ortaklıklar dikkate alınmamaktadır; revaçta olan tutum, mikroskopla farklılık avına çıkılmasıdır. “Farklılıklarına saygı duymak” adı altında neredeyse her insan tek tek diğerinden ayrılmakta ve buna da “bireyleşme” denmektedir.

Farklılıkların güçlü ve belirleyici ise ortaklıklarını öne çıkarmak ve başka insanlarla ortaklıklar üretmek kişiye zarar vermez. Farklılıklarından emin olan kişi, ortaklıklar zeminindeki ilişkilendirmelerden çekinmez. Ancak hiçbir özgünlüğün ya da farklılığın yoksa, bütün varlığın tamamen başka insanlarla ortak özelliklerden oluşmuşsa ortaklıklar kurmak, kişinin bütünde kaybolmasına ve özerkliğini yitirmesine neden olur. Bu nedenle sağlıklı ortaklıklar kurmak için özerkliklerimiz ve farklılıklarımızın olması şarttır.

Gerçekliğin bu denli kişiselleştirilmesi, kişiyi daha fazla özgürleştirmemektedir. Çünkü buradaki kişiselleştirme, toplumsuzlaştırmadır.

Bir insanın yaşamının temeli olan emeği yok saymak için onun diğer özelliklerini büyütüp abartmak gerekir.

Bir insanın dinine, etnik aidiyetine, mezhebine, cinsiyetine, cinsel tercihlerine gösterilen aşırı saygı ve vurgu o insanın emeğinden söz etmemek içindir.

Bir insanın emeğiyle geçiniyor olmasının üzerinden atlamak için o insanın etnik kimliği ya da mezhebi üzerinde uzun uzun durulur.

Sınıfsal aidiyeti küme düşürmek için mikrokimlikler özellikle öne çıkarılır.

Emekçi olma bilincine ulaşacak yollar tıkandığında kişi doğal olarak “Pınarbaşılı” ya da “heteroseksüel” olacaktır.

Bir insanın emeği karşılığında aldığı ücreti konu etmemek için kiminle cinsel ilişkiye girdiğinin altı çizilir ve bu özelliği kimliğinde en öne yerleştirilir.

Mikrokimlikler de yetmemektedir. Artık mikrokimlikler de parçalanmakta ve nanokimlikler üretilmektedir. Cinsel eğilim ya da yönelimler bile bütün değildir, paramparça edilmiştir.

Kimlik kırıntılarının, mikrokimlik tanımlarının insan tanımı yerine geçmesi insanın bütüncül yapısını dağıtır ve insanı bir tarihi özne olmaktan çıkarır.

İnsanı sürüleştirmek için onun toplumsallığı alınıp yerine tekilliği konmaktadır. İnsan tümelini yok etmek için insanın tikelliğini abartmak gerekir.

Bir insanı derisinin rengine, yatakta kiminle seks yapıyor olmasına göre tanımlamak insan kavramının kapsayıcılığını parçalamak ve insanı tarihin kurucu bir öznesi olmaktan çıkarmaktır. İronik olan ise bütün bunların insanı özgürleştirmek amacıyla yapılıyor olmasıdır.

Size sürekli Türk, Kürt, Arap vs. olduğunuz hatırlatılır.

Size sürekli Müslüman, Katolik, Alevi, Hindu vs. olduğunuz hatırlatılır.

Size sürekli “kiminle seks yaptığınızdan oluşan bir kimlik” pompalanır.

Kimliğiniz sürekli kadın/erkek olarak tanımlanır.

Çünkü emekçi olduğunuzu unutmanız istenir.

Dünya Türklerin Türklüğünden, Kürtlerin Kürtlüğünden, kadınların kadınlığından, Çorumluların Çorumluluğundan, geylerin geyliğinden oluşmamaktadır.

Dünya emekçilerin emeğiyle oluşmaktadır. Dünya Türk, Kürt, Yunan, kadın, erkek, Müslüman, ateist, gey, Çorumlu vs. emekçilerin emeğiyle her gün yeniden ve yeniden üretilmektedir.

Dünyayı oluşturan şey, binlerce çeşit etnik, dinsel, cinsel, yerel vs. kimliği olan milyonlarca emekçinin emeğidir.

Bu basit saptama, tekelci kapitalizm için oldukça öldürücü bir saptamadır.

Parçası olunması gereken doğru bütünlük budur.

*

İnsan birçok kimliği olan bir varlıktır ancak insan bir “kimlik varlığı” olamaz. Her insanın etnik ya da cinsel bir kimliği vardır ancak insan tanımı cinsel ya da etnik bir kimlikle yapıldığında, insan onlarca parçasından birine sıkıştırılmış olur ve toplumsal, kültürel ve türsel ortaklıkların oluşturduğu insan kavramı yitirilir. Bu insan kavramını temel alan haklarıyla bir yurttaş kadın erkek ya da X etnisitesinden olabilir; konu haklar olduğunda bunlar önemsizdir.

İnsanı kimlik temelli tanımlamamak, kimlikleri yok saymak demek değildir; kimlikler konusunda olumlu/olumsuz tavır almamak, bunlara kör kalmaktır.

Kimlik temelli insan tanımını reddetmek kimlikleri yok saymak ya da inkâr etmek değil insan tanımı yaparken bunları bütün insanları kapsayıcı bütüncül değerler lehine ihmal etmektir.

Oysa bize gereken şey, insan tanımının her bir parçasını inkâr etmeden ancak parçaların bir ya da birkaçına da indirgemeden parçaların toplamından fazla olan bir insan tanımına ulaşmaktır.


(Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme 5. Cilt)

Taylan Kara

taylankara111@gmail.com

Kaynaklar

1. https://birartibir.org/ayricalikli-olana-esitlik-zulum-gelir/ (Erişim tarihi: 18.04.2023)

2. https://www.dw.com/tr/liz-truss-demir-leydi-thatcherin-izinde/a-63024230 (Erişim tarihi: 18.04.2023)

3. https://haber.sol.org.tr/haber/ingilterede-yeni-donem-yeni-basbakan-liz-truss-ne-vaat-ediyor-347699 (Erişim tarihi: 18.04.2023)

4. https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/imparatorluk-kabinesini-seciyor-kurtler-ganalilar-nijeryalilar-hintler-bakan-oluyor-102854/(Erişim tarihi: 18.04.2023)

268 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page