Gerçekten de burjuvazi, tutuculuklarını korudukları sürece kitlelerin ahmaklığından, devrimcileştikleri anda da kavrayışlarından korkmak zorundadır.
K. Marx
Edebiyat, felsefe ya da genel olarak kültürün çeşitli alt alanlarında karşımıza çıkan olguları anlamak için bu alanların dışına çıkmak gerekir. Başka bir deyişle kültür alanında olan bitenlerin nedeni kültürün dışında konumlanır.
Eksik bir benzetme yapacak olursak kültür-sanat, edebiyat ve felsefe karşımıza birer gölge olarak çıkar; gölgenin anlamı kendisinde değil ait olduğu nesnede, nesneyi aydınlatan ışıkta, ışığın geliş açısındadır. Bir nesnenin gölgesi, nesne hiç değişmese dahi ışık kaynağının değişmesiyle değişir. Birbirinden farklı iki nesnenin gölgeleri, ışık kaynağı ve açısının değiştirilmesiyle örtüşebilir.
*
Egemen sınıfın kültür alanlarında egemen olmasının nedeni maddi dünyadaki egemenliğidir. Düşünce ikliminde belirleyici olması bir neden değil sonuçtur. Madde, dili ve düşünceyi üretir. Bu kitap serisi boyunca farklı cümlelerle de olsa defalarca tekrarlanan fikri bir kez daha yazabiliriz:
Egemen ideoloji, egemenlerin ideolojisidir.
Bu cümle, “çemberin köşesi yoktur” gibi bir cümledir. Edebiyat ve felsefe ideolojiler üstü değildir. Edebiyat ve felsefe sadece ideoloji içermez, bunun ötesinde ideolojilerin kurucusu ve ileticisi rolündedir.
*
Vaftiz Edilen/Aforoz Edilen Kavramlar
Tekelci kapitalizmi dikkate almadan 21. yüzyıldaki düşünce dünyasını, edebiyat ya da felsefe akımlarını anlamak mümkün değildir. Tekelci kapitalizm, toplumda büyük bir gerilim, ortada bir çelişki olduğunun fazlasıyla farkındadır. Bu çelişkinin “emek-sermaye çelişkisi” olarak tanımlandığı ve buna göre hareket edildiği durumlarda kendi varlığı için oluşacak tehlikenin ne denli yıkıcı olabileceğini tarihten bilmektedir.
Tarihin bu anında bu çelişkinin asla ortadan kalkmayacağı da açıktır. Bu durumda sermaye için en yararlı yol bu çelişkinin “emek-sermaye” ekseni dışındaki karşıtlıklarla tanımlanmasıdır.
Eğitim derecesinden bağımsız olarak her insan, ortada bir çelişki olduğunu sezmektedir. Bu sezginin sınıf eksenli bir bilince dönüşmemesi için kültür eksenine aktarılması ve bu çerçevedeki karşıtlıklarla tanımlanması gerekir.
Sınıf çelişkileri geçmişte olduğundan daha güncel, daha şiddetli ve vahşi olmakla birlikte günümüzde farklı biçimler alarak karşımıza çıkmaktadır.
Sonuç olarak yaşanan emek-sermaye çelişkisine “emek sermaye çelişkisi” demediğinizde ortaya çıkan kavramsal boşluğu dolduracak ikame çelişkiler gerekmektedir. İşte dünyada muhalefeti belirleyen baskın damar olan kimlik siyaseti, bu boşluğu doldurmaya en elverişli olan siyasettir.
Sosyal bilimler laboratuvarlarında seri üretime geçen mikrokimlik endüstrisi, tam da bu boşluğu dolduracak ideolojileri üretmek için vardır.
Akademiler ve sosyal bilim enstitüleri sistematik olarak bu boşluğu dolduracak alternatif ideolojileri besleyen/ destekleyen kavramlar üretip düşünce dünyasına pompalar. Sömürü, emek sermaye çelişkisi, emperyalizm gibi sosyal bilimlerden aforoz edilen kavramlar yerine yeni kavramlar üretilir ya da eski kavramlar vaftiz edilerek başka içeriklerle dolaşıma sokulur. Mikrokimlik endüstrisinin kavram fabrikaları, geceli gündüzlü çalışarak düşünce havuzuna yeni kavramlar “salgılar”.
Bu kavram ve ideoloji sağanağının altında, akılları koruyacak şemsiyeler üretmek ve her şeyi kendi adıyla çağırmak insan türünün geleceği için şarttır. Bu kitap serisinin 5. cildi bu amaç için yazılmıştır.
*
Gerçeklerle Propaganda Yapmak
Sanılanın aksine propaganda yapmak, her zaman gerçeği gizlemek ya da mutlaka yalan söylemek anlamına gelmez. Propaganda, gerçeği gizlemeyi ya da doğru olmayan bilgileri yaymayı kapsayabilir ancak asla bunlardan ibaret değildir. Ustalıklı bir propaganda çoğu kez doğru bilgilere dayanır; bu eylemi propaganda yapan şey ise bu bilginin kullanılma amacıdır. En ustalıklı propaganda, amaçlanan şeyi, bir gerçeğin üzerine kurmak ya da gerçek bir olguyu propagandanın hedefine bağlamaktır. Söylediğiniz her bir cümle doğru iken yalan söyleyebilirsiniz. Parçalarının tamamı doğru olan bir yalan pekâlâ mümkündür ve yalanların en mükemmelidir.
Bütünün kendisi bir yalansa, onu oluşturan parçaların tamamının doğru olması bu yalanı ortadan kaldırmaz sadece daha sinsi bir yalana dönüştürür.
“Saddam Hüseyin bir diktatördür” diyen bir ABD televizyon kanalı doğru bir bilgi vermektedir. Sadece bu doğru bilgi, belli bir amaca uygun olacak bir zamanda sunulmaktadır.
Bu yaklaşımı edebiyat ve felsefe alanlarına doğru genişletmek gerekir. Egemen sınıfın çıkarlarına uygun edebiyat ve düşünce ürünlerinin hepsini “işe yaramaz” ya da çöp olarak nitelemek, yanlış bir değerlendirmedir. Egemen sınıfın topluma yaydığı sanat ve edebiyat eserleri ya da felsefi düşünceler çoğu kez kendi içinde değerlidir.
*
21. Yüzyılın Sorusu Nedir?
Hiçbir çağ elbette tek bir soruyla özetlenemez ama her çağda, düşüncelerin etrafında kümelendiği ve yanıtlarına göre ayrıştığı kilit sorular vardır. Zaman zaman bu sorular o çağın yaşandığı dönemde fark edilemez ya da o çağ geçtikten sonra fark edilir.
21. yüzyıl için bu tür temel ve her şeyin altında duran sorular aranacak olsa o sorulardan biri de şu olurdu:
Dünya “ortaklıklar”dan mı oluşur yoksa “farklılıklar”dan mı?
Bu soru alelade bir soru değildir. Bu soruya verilen yanıtlar birbirinden tamamen farklı ve çoğu kez birbirine zıt sonuçlara götürecektir. Bu soru modern-postmodern felsefe ayrımı çerçevesinde nasıl yanıtlanabilir? Birçok istisnanın farkında olarak ve bütün riskleri göze alarak şöyle bir yanıt verilebilir:
Modern felsefe ortaklıklara, postmodern felsefe ise farklılıklara vurgu yapma eğilimindedir.
*
Dünyayı Yanlış Bütünleştirmek
Her ideoloji dünyayı belli bir bütünlükte görme yoludur. “Büyük anlatı” diye eleştirilen modernizm de insanın dünyayı bir bütünlük içinde görme yollarını içerir. Bütün “büyük anlatı”larda olduğu gibi modernizmde de dünya bütün bir yapıdadır. Postmodern felsefe, dünyanın bu bütünlüklü hâlini parçalara ayırdı. Bu çerçevede söylersek modern felsefe bir “bütünlük” felsefesi ise postmodern felsefe bir “parça” felsefesidir.
21. yüzyılda klasik dinler, “new age” dinler, mistik akımlar vs. dünyanın bu parçalara ayrılmış yapısını insanın gözünde tekrar bütünleştirme çabalarının bir görüntüsüdür. 21. yüzyıl, dünyanın bütünlüğünü yitirmiş insanın dünyayı “yanlış bütünleştirme” çabalarının onlarcasının sergilendiği bir tarih sahnesidir.
*
21. yüzyılda, cilalanarak bize sunulan post yapısalcı felsefenin gövdesi dil üzerine kurulmuştur. Örneğin adında “negro” geçen bir bisküvi markası, “negro” sözcüğü, zencileri incitir diye ismini nero yapacak kadar “hassastır.”
Böylece zenci olmaları nedeniyle Ukrayna’da trenden atılan öğrencilerin olduğu bir çağda sokakta yaşanan somut ırkçılık, bir dil “aktivizmi” ile çözülmüş olur! “Nero” sözcüğünün de İtalyanca “siyah” demek olması, bu saçmalığın içindeki önemsiz bir ayrıntıdır.
Bütün bunlar, dili nesnenin yerine koymanın mantıksal sonucudur. Nesneyi değiştirmemek için dilin değişimi ile tatmin olunur. Dil varlığın temeli kabul edilince varlığı değiştirmek için dili değiştirmek yeterlidir.
*
21. yüzyılda Aydınlanma fikri hiçbir toplumda “doğal” olarak bulunmaz, hiçbir toplumun “fabrika ayarı”nda “zaten olan” bir şey değildir. Onu her dönem tekrar tekrar edinmek gerekir.
*
Burada yazının başında geçen cümleyi hatırlamak gerekiyor.
Gerçekten de burjuvazi, tutuculuklarını korudukları sürece kitlelerin ahmaklığından, devrimcileştikleri anda da kavrayışlarından korkmak zorundadır.
19. yüzyılın burjuva sınıfı, tutuculuklarını korudukları sürece kitlelerin ahmaklığından, devrimcileştikleri anda da kavrayışlarından korkmak zorundaydı.
Burjuva sınıfının 19. yüzyıldaki bu sorununu tekelci kapitalizm 21. yüzyılda artık çözmüştür. 21. yüzyılda kitlelerin ahmaklığı artık sermaye sınıfını korkutmamakta tam tersine teşvik edilmektedir.
K. Marx bu saptamayı burjuvazi için yapmış olsa da bize dokunan bir tarafı da vardır. Tutuculuklarını korusun ya da korumasın kitlelerin ahmaklığından korkmak, devrimcileştikleri anda ise kavrayışlarından korkmamak gerekir.
“Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme” serisinin bu 5. cildi kitlelerin o korkutucu ahmaklıktan çıkıp büyük kavrayışa ulaşma süresini kısaltmak amacıyla yazılmıştır.
Bu kavrayışın yolunda bir yol işareti olması umuduyla…
EDEBİYATLA AHMAKLAŞTIRMA FELSEFEYLE ÇÖKERTME 5. CİLT
Taylan Kara
Son zamanlarda kafa yorulacak nitelikte, evsahı geniş; önsözünden kendini ortaya koyan harika bir çalışma anlaşılan. Yazarı Taylan Kara dostu hararetle kutlarım. Yolu açık olsun!
Kapitalizmin yarattığı toplumsal gerilim, sınıf kininden sınıf bilincine evrilmedikçe sorun yoktur. Bunun için bolca silahı vardır. Ve hepsini tepe tepe kullanır.
Zaten bundandır ki sendikasız (veya sarı sendikalı) Emekçi, hak aramak için eylem yapan işçiye düşmandır. Onunla aynı sınıftan olduğunun farkında değil çünkü.
İsrail vahşetini boykot etmek isteyen kitle kahveci basıp kola döküyor. Gemiler dolusu mal satanlar algı sınırları içinde değildir.
Saçını uzatan ve/veya küpe takan erkekten nefret eder, düşmanlık eder. Cumaya giden, göstere göstere oruç tutan patronuna büyük hayranlık duyar.
Evet kapitalizmin en büyük korkusu, gerilimin (sınıf öfkesinin) sınıf bilincine evrilmesidir
Sayın Kara,
Kitabı okumamış olsam da, bu şahane önsöz, içeriğindeki hazinenin "bir yol işareti" olarak yorumlanmasını mümkün kılmaktadır. "Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme 5.Cilt" kitabınızın yolu çok çok açık olsun. Diğer yazı ve sunumlarınızdan bildiğim ve "büyük insanlık"ın, "büyük kavrayışa" ulaşması için vermiş olduğunuz olağanüstü emeğin kadir kıymetinin bilinmesi ve minnetle anılması dilek ve temennimdir.
Saygılarımla,