(Dikkat: indirgeme içerir!)
“Aşk, devrim ve bilim ayrıntıdadır” cümlesini sık tekrarlar Yalçın Küçük. Doğrudur. Ancak bazen nerede durduğumuzu anlamak, çerçevemizi çizmek, kendimizi ve karşımızdakileri tanımlamak için ayrıntıları göz ardı edip ana hatlara çekilmek gerekir. Ayrıntılar daima önemlidir ve ayırt edici olandır. Ancak bazen kabalaşmak, basitleşmek gerekir.
*
Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü İbn-i Sina ve Farabi’nin kafir olduğunu iddia etmiş (1). Gerekçesi ise bu düşünür-bilim insanlarının olayları “akıl süzgecinden geçirmeleri, işi akla dayandırmaları” imiş.
*
Cübbeli Ahmet Hoca’nın hedef kitlesi izleyicisi bizimkilerden bambaşka olduğundan ne söylediği bizi fazla ilgilendirmeyebilir. Ancak Cübbeli’nin birçok “fikir kuzeni” vardır ve bu kuzenler bizi fazlasıyla ilgilendirmektedir. Çünkü Cübbeli’nin bu fikir kuzenlerinin bir kısmı kendini solcu, sosyalist, ilerici, Atatürkçü, cumhuriyetçi ya da laik olarak tanımlamaktadır. “Cübbelinin kuzenleri”nin çoğu cübbe giymez, cübbe giyenlerin ise hemen hepsi sadece akademik cübbe giyer. Bir kısmı sosyolog, siyaset bilimci, akademisyen ve köşe yazarıdır.
Örneğin bir metinde aydınlanmaya, akla, laikliğe, Fransız Devrimi’ne ya da Jakobenler’e küfrediliyorsa orada çok büyük bir olasılıkla “cübbelinin bir kuzeni” vardır.
Ne kadar da indirgemeciyiz değil mi!
İndirgemekten korkmayalım. Ne kadar indirgerseniz indirgeyin, karşınızdakilerin “inikliği” karşısında hep daha yukarıda kalacaksınız.
“Eniştemin üvey annesi bana helal midir?” sorusunu milyonların izlediği bir ülkede bir köşe yazısı, “aklın tahakkümünden ve totaliterliğinden” söz ediyorsa orada “cübbelinin kuzeni”ni sobeleyebilirsiniz. Kendine sosyalist, komünist, solcu, ilerici, cumhuriyetçi, Atatürkçü vs ne derse desin, kuzen oradadır!
Bu yüzyılda bütün bir biyoloji disiplininin, modern bilimin ve aklın en etkili birkaç kuramından biri olan evrim kuramından “canım adı üstünde işte, sadece bir teori” diye söz eden “bilim cahili ama dilli” “büyük bilici”, Pravda’da da yazsa “cübbelinin kuzeni”dir (2).
Sayfalarında astroloji köşesi olan bir gazetede isterse Voltaire ya da Diderot yazsın, kurucusu İlhan Selçuk yazarı Uğur Mumcu olsun, istediği kadar laiklik, cumhuriyet ya da Atatürk desin, isterse 29 sayfa Atatürk posteri versin, hiç fark etmez; cübbelinin “kurumsal” bir kuzeni vardır karşınızda (3)… Astroloji safsatasının olduğu yerde “hayatta en hakiki mürşit ilim” olamaz; orada akılcılık yoktur ama mutlaka “cübbelinin kuzeni” bir zihniyet vardır. Zaman zaman sürtüşmeleri, akrabalığı kabul edip etmemeleri hiçbir şeyi değiştirmez. Akrabalar arasında böyle tatsızlıklar olabilir!
Köşesinde başak burcu yazan bir köşe yazarı, adına isterse Lenin desin, isterse ateist olsun, istediği kadar sosyalist bir gazetede yazsın, düşünsel olarak “cübbelinin kuzeni”dir (4).
On binlerce çocuğun evlendirildiği, zorunlu din derslerinin ilkokula kadar indirildiği ve anaokullarına indirilmesinin tartışıldığı, 4 yaşındaki çocuklara çarşaf giydirildiği bir ülkede “burkanın karanlığına” övgüler düzen, aydınlanma düşüncesini burka üzerinden eleştiren kişi, profesör de olsa, sosyolog da olsa, bunları Paris’te de söylese cübbelinin öz be öz, has, esas, hakiki kuzenidir; cübbelinin cübbesiz, cübbelinin sakalsız halidir (5).
Türkiye'nin ve eğitimin bugün olduğu noktada “bilim de en nihayetinde bir söylencedir” diyen bir yazar, “cübbelinin fikir kuzeni”dir.
Ülkenin en büyük şehrinde sergi basılıp içki içildiği için insanlar dövülürken bu saldırıyı, “Anadolu’daki içki yasağının ardındaki sosyolojiyi görmek lazım” diye yorumlayan “sosyoloji kelebekleri” cübbelinin fikir kuzenidir.
Bir kadının şort giydiği için otobüste tekmelenmesini, sadece “yine erkek şiddeti” olarak yorumlayanlar, kendilerine feminist de dese sosyalist de dese cübbelinin fikir kuzenleridir.
“Başı açık kadın, perdesiz ev gibidir, ya satılıktır ya kiralık…” cümlesini kendine ilke edinmiş kişilerin ulusal eğitim müfredatını belirlediği yerde, belli bir din anlayışının bütün topluma yukarıdan zorla dayatıldığı bir ülkede, toplumun hiçbir ölçüye sığmaksızın vahşice yobazlaştırıldığı bir ülkede “toplum muhafazakarlaşmıyor, zaten muhafazakar olanlar görünür hale geliyor” diye yorum yapan kişi, solcu-sosyalist-laik her ne olursa olsun cübbelinin öz be öz fikir kuzenidir.
Önyargılar hep kötü olarak bilinir, oysa değildir. Herkesin binlerce önyargısı vardır. Önyargılar sayesinde hayatta kalırız. Önyargılı olmaktan korkmamak, ancak “doğru önyargılar” edinmek gerekir.
*
İbni Sina ve Farabi konusu akademik ya da tarihi bir “ayrıntı” değil, son derece güncel ve gündelik yaşamımızı etkileyen bir konudur. İnsan sadece bugününü değil tarihini ve geleneğini de seçer. Tarih tartışmaları da zaten sadece “bir geçmiş” tartışması değildir.
Farabi sadece Farabi değildir, Gazali sadece Gazali değildir.
Bu tartışma, bugün bu ülkede nasıl bir yaşam süreceğinin tartışmasıdır.
*
Bu yazı bir “Cübbeli eleştirisi” değil “cübbelinin kuzenleri”nin eleştirisidir. Cübbeli’nin açıklamalarının alıcısı, hedef kitlesi farklıdır. Her hangi bir ortak noktamız yoktur. Ancak cübbelinin sol- sosyalist cenahtaki düşünsel kuzenleriyle entelektüel olarak tereddütsüz hesaplaşmak gerekir. Bilincimizi ve bilinçleri böylesi “zararlı yazılım”lardan korumamız gerekir.
İbn-i Sina, Farabi bizimdir, cübbelinin kuzenleri onların…
Aynılar aynı yerde, ayrılar ayrı yerde…
(Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme 2. ciltten)
Taylan Kara
Kaynaklar
(Tuğba Tekerek’in Taraf gazetesinde yaptığı söyleşinin tam metnine, Taraf gazetesi kapatılmış olduğundan ulaşılamamaktadır)
Sayın Taylan Hoca,
Bu yazınız ve diğer yazılarınızda (suret-i değil) sureta sosyalist, komünist, solcu, ilerici, cumhuriyetçi, Atatürkçü v.s. görünen, cübbelinin “solcu” kuzenlerine yönelik eleştirilerinizin gerekliliği ve yerindeliğini ifade etmek fazlalıktır. Eksik olmayınız. Çok iyi biliyorsunuz ki, “yanlışın en tehlikelisi, doğruya en yakın olan yanlıştır. Çünkü, doğruyla karıştırılması ve insanların daha kolay aldatılması ihtimali taşımaktadır.” Bu sözün Necmettin Erbakan’a atfediliyor olması, herhalde saptamanın doğruluğuna halel getirmez. Öte yandan, toplum olarak en büyük talihsizliklerimizden biri, (büyük entellektüellerimizi tenzih ederek) ne yazık ki, sosyalist, komünist, solcu, ilerici, cumhuriyetçi, Atatürkçü hatta milliyetçi, İslamcı “geçinip” aslında bu düşüncelerden “geçinen” bir entelektüel erdemsizlik ve tutarsızlık geleneğine sahip olmamız galiba.
Saygılar.